her dem motive

15:05 31 Mart 2010 Çarşamba

bu gayet doğal ama saçma olayı anlatmalıyım size. dün 3 gibi yattım. 3 buçukta uyudum diyelim. sabah 6 ya kurdum saati erteleye erteleye 8 buçukta uyandım. her 10 dk da bir yeniden çaldığı için alarm ben on dk aralıklarla uynarak 2 buçuk saat daha uyudum. 2 buçuk saat 150 dk. eder. bu demektir ki ben 15 defa uyanmışım o arada. her neyse 8:40 a biraz gecikmeli de olsa yetiştim. dersin labına da girdim. sunum raporunu akşam 5e bari yetiştireyim diye nasıl motive olmuş okuyordum ki makaleleri az önce hocayla konuştum gece 12'ye kadar gönderebilirsin dedi. hoooooop tavan yapmış motivasyonum yerle bir. şimdi devam edemiyorum. zaten çok vaktim var diye tek kelime okuyamıyorum..... bu ne rapsodi???

ödev teslim arifelerinde başka başka şeylerle uğraşmak ve her defasında uykusuz kalmak. ve çaresiz yapılan saat hesapları şimdi saat 2 buçuk yatsam 6da kalksam makaleyi bir saatte okusam özetini bir saatte çıkarsam hımmm saat 8 olur giyinsem diş fırçalasam derken 8:40 dersine yetişir miyim? peki iki saatte hazırlanmış sunum özeti ne kadar etkilidir transkriptte????
ve nice sorular....

günün öncesi

01:15 28 Mart 2010 Pazar

okadar değil tabiii bir de uykusuz imza günüydü bugün. uykusuz standı da hemen bizim standın karşısındaydı zaten. uykusuz posteri alıp hepsine imzalattık. (poster en ucuzuydu napalım:) yazık bide saat 2 den 6ya kadar aralıksız imza attılar hiç boşkalmadılar. ayrıca bizim de imza günümüzdü. ben de iş görüşmesi için aldığım beyaz gömleğimi giyindim azıcık resmi olayım diye ki iyiki de öyle yapmışım. bugün fuardaki herkes gömlekli falandı. ama sonrasında hemen çantamda taşıdığım sweetimi giydim (yarasalı olan). salı günü ikinci görüşmem var. şu cuma çok sevdiğim ders için de bu hafta sunum sırası bende onu da çarşambaya bitirip hocaya vermem gerek. bir fuar daha bitti. yarın bitiyor yani.

eveeet. bir radyo programı deneyimi kazanmış bulunmaktayım. pek şiirli, miirli bir program da olsa sevdim ben keyifliydi. tatlı insanlardı. ayrıca evlilik konusuna da son 15 dk. girdik sadece. gerçi biraz zorlandım. dinleyiciler falan hep şiir yazıp gönderdiler. konu da bahardı. güzel bi konuydu ama. nedense pek arabeske bağladık. her şeyin sonunu bahara bağlamak da komik oldu. gelecek hafta yeniden konuk olmamı istediler:):) bu arada "zaman en iyi dostumuzdur" cümlesini kurdum:):)sonra cümleye başlayınca ne diyorum ya ben gibi bi moda girdim. programda şiir bile okudum. çok komik:):):) insan atmosfere kaptırıyor. servisle bıraktılar ooooh şahane valla. iki saatte hemen geçiverdi. kaydını verecekler bana. tam amce-teyze programı aslında. çok korkuyodum ama iyi atlattım gibime geliyor:) offf ne malzeme çıkar ordan. dinleyip dinleyip dalga geçebilirsiniz benle. ama keyifliydi yaaa. gamze telefonla bağlandı. haftaya yine çağırdılar; onunla birlikte katılıcaz belki.

gün aşikar

13:35 26 Mart 2010 Cuma

hey blog hey hey sana. elma ağacının bir dalından yazıyorum sana. pek yazmak istedi canım sabah ki derste yazmakla ilgili konuştuk ondan herhalde. burdaki bilgisayarda windows messengerdan giriş yapmıştım bir defa otomatiğe almış hesabımı sabah otomatik açılıyormuş akşam bilgisayar kapanana kadar. benim haberim yok :):) az önce farkettim biri bişey oha nasıl olduki falan derken bir baktım otomatikkteymiş bu bilgisayarda.yarın akşam bir radyo programına konuk olacağım hahahaaa çok komik evlilik danışmanlığı programına kadın erkek iletişimi ve iş görüşmeleriyle ilgili konuşacakmışız. yaaa adam yazardı işte standda imza günü vardı ben de yanında oturmuş kitap okuyordum derken tartışmaya başladık şu şöyle bu böyle bilmem ne sonra davet etti programa. ooo havada konuk kaptı valla:):) ben de değişiklik olur diye kabul ettim. hahaha çok komik olacak. gerçi kimse dinlemiyodur bence. evlilik danışmanlığı programı çok komik beeee........



cuma sabahki dersimi çok seviyorum şahane. böyle bi friday i'm in love moduna giriyorum bu dersten çıkınca:):)gerçi makaleleri yine sabah okuyup yazabildim anca. ve bu beş haftadır böyle oluyor. haaa dönemin başından beri hiç gidemediğim dersin hocasıyla konuştum:



"evet farkındayım gelmediğinin" dedi:):) ama bundan sonra gidersem her halde sorun olmayacak. statistically significant bir issue.



her neyse bloooog bakayım başka ne var. bir de başvuru yaptığım yerden ikinci görüşmeye çağırdılar. kafamdakiler hiç net değil orayla ilgili. daha iş tanımını bile doğru dürüst bilmiyorum. neyse her şeyi zaman gösteriyor zaten. zaman işte gerçekleri yüzüne yüzüne vuruyor insanın korkusuzca.

sonunda paralandım yeniden şu bir kaç gün ne sefalet çektim öyle yaa:( gel zaman git zaman büyüdük be bkog. sen de büyüdün ben de. ilk tanıştığımızda böyle miydin sende. bi ara içip eskiyi yad edelim. ::)):) benim diploma maceramla başlarız.onları yazıyordum ya hep. kafam onlarla doluydu. ben aslında senle sohbet eder gibi yazmazdım böyle günlük gibi ne yaptığımı ne ettiğimi nasıl bu çizgiye geldim ki. neyse yeniden kendime dönüp o karışık kimsenin okumak istemediği saçma yazılarımdan yazayım:) rüya büyücüsünün doğumgününü buradan da kutlayım. 30.yaş günüme şimdiden hepinizi davet ediyorum blogistanlılar. rüya büyücüsü şahan süriz bir parti hazırlayacakmış. 30. yaş günüme. hey hat... kim biliiiiiir nerelerde kimlerle ne yapıyor olacağım. aaaa bugün nedir 27 Mart.(aaa dünya tiyatro günü bu arada) haa yok ne 27si 26 mart evet evet 26ymış. hadi şimdi düşünelim şu anki çizgimizle seneye tam bugün bu saatte ne yapıyoruz. nerede gördük kendimizi. ben yine klavye tuşlarına basarken gördüm.hangi mi şehirdeyim. hmmm tamam tuşlara yazmayı bıraktım ve camdan bakıyorum, hangi şehir olduğunu anlamak için. ismini bilmiyorum bu şehrin. daha önce hiç gelmediğim bir yer olmalı. yaklaşık iki haftadır buradayım. bir apartman dairesinde karanlık bir evim var. ev biraz dağınık pek gelemiyorum evime. sabah erken çıkıp akşam geç geliyorum. bir sürü gazete ve dergi birikmiş. ama şimdi evdeyim. neden şimdi evdeyim onu bilmiyorum. ama bişeyler yazıyorum. okumak istiyorum ama yazdıklarım bulanık.okuyamadım. kime yazıyorum acaba, ne diyorum, neler yaşadım acaba bu 1 senede. ama yüzümde bi telaş var onu görebiliyorum. bi endişe var. yine kafam karışık gibi. bu ev benim değil mi diye merak ediyorum yatak odasına gidiyorum dolaba bakıyorum tanıdık bişeyler görürüm diye. bana ait değil galiba giysilerin hiç birini görmedim daha önce ama bir dakika bu ayakkabılar bunlar benim işte. çok sevinçliyim kendime ait bir şeyler bulduğum için. veee evet kitaplığım benim kitaplarım. işte haya aynı kulaklığı kullanıyorum onu bozmadığıma çok sevindim. ahhh köfte sende mi buradasın? ama her neresiyse güzel bir şehir burası. evimde tv yok. olmasını beklemezdim zaten. karanlık olması güzel evin. keşke tütsü yaksam ama yok başımı kaldırmıyorum bile kılavyeden. bir de çay içtiğim kupa var bitmiş. hala çay içiyorum demekki. ooo yazıcı da almışım kendime. oh yaa iyi olmuş çıktı telaşı ne kötüydü ama. aaa yükseğe devam ediyorum çünkü bir ders kitabına dün bakmışım daha. ömer hocanın dersi onu alıyorum demekki. teze başlamam gerekiyor oysa. niye onun dersini almışım ki.çalıştı yazıcı. çıktısını aldım yazdıklarımın aceleyle montumu giyinip evden çıktım. (hala alelacele yetişiyorum bir yerlere), taksi çağırdım sabırsızca bekliyorum. geldi. plakasına bakıcam hangi şehirdeyim diye bulanık. ama güzel bir şehir. temiz. biraz karışık sanki. nereye geldik ki? başka bir apartman. ikinci kata çıkıyorum asansörle. bir kapıyı çaldım. açan yok. bir daha birdaha ısrarcı sil sesleri. açan yok. kapının altından atıyourm kağıdı. ne yazdım acaba?? kimin evi burası. neden kapınını altından atıyorum. telaşlı halim bitmiş. kararsız bir yüz ifadem var. bu defa yürüyerek iniyorum merdivenleri.ve taksiyebinmeden yürüyerek devam ediyorum yola. birini arıyorum. konuşulanları duyamıyorum. kimi aradım acaba ne diyorum?? yürüyerek gözden kayboluyorum. kendime eşlik edemiyorum daha fazla. ve birden yeniden klavye tuşları önümde. geri gelmişim. elma ağacındayım. ve bloga yazıyorum. her şey aynı...

halim öyle

22:50 23 Mart 2010 Salı

çok tempolu ir hafta sonundan sonra selam sana blogistan. kafam çok karışık. ben bi iş başvurusu yaptım dediler gel görüşelim. gittim. ama kumaş pantolon falan giydim bide. gerçi gndgdmhtp'ye göre o klsaik değil gayet sportif bir pantolonmuş. neyse. off tüm paramı da o pantolon ayakkabı gömlek üçlemesine veridm.ama olsun lazımdı artık iş görüşmeleri başlar yavaştan. şimdi ben gittim. iyi de geçti aslında. ama istemedim sonra da şimdi yani. bugün gittim. kırk akıl kırk fikirim ben de işte böyle. yaaaa ben ankarada kalmak istemiyorum any more. tamam bu iş de pek seyahatname bi iş, bir sürü şehir değiştircem falan ama merkezim ankara olacak. lanetli şehir bırak beni artık. neyse sevmedim onu.
üç gündür geziyorum. fuarda stand bekliyorum falan derken. o da ne bak çarşamba oldu nerdeyse. zaman çok hızlı geçiyor. geçiyor da gidigidiveriyor.
günlerdir de odama gelemedim. sırtımda bi çanta içinde iki poster üç gündür öyle gezdim. hiç yazasım dayok. defterime yazayım dedim bişeyler o da yok. ne isteksizlik. bi haftadır tek sayfa kitap okumadım.
şiir mi yazsam blog.

sayfa sayfa kopar takvim
ne elim gider aramaya
ne dilim sormaya
yorgun bedenim
bir iki sözcükle dinlenir
bir zaman dilimi yok ki
kalem oynatmaya
ve bir hayalet gibi
yok olup var olmaya

valla iyi geldi şiir yazmak. uyuyayım ben de. yarın da yorucu bir gün olacak. hokusturi pokusturi ok olduri...

sabahları portakallı oralet yanında peynirli poğaça alırdı. poğaçanın özellikle bayatlamış olmasını isterdi çünkü portakallı oralet sadece bayatlayan poğaçaları severdi.

bir sabah portakallı oraletini aldı ancak bir gün öncesinden hiç poğaça kalmamıştı. önceki sabah hiç satmadığı kadar poğaça satmıştı fırıncı, mutluydu. çaresiz taze peynirli poğaça aldı. oraletin tadı pek güzel gelmedi. hatta sıcağıyla damağı yandı. akşama kadar hissetti yanığın acısını. iş yerinde, sokakta, evinde. sıcak oralet.

diğer sabah yine bayat poğaça yoktu, ya fırını değiştirecekti ya da poğaa zevkini. taze poğaça aldı. damağı yanmadı ya bu defa. bir sonraki sabaha kadar aklına poğaça gelmedi.

bir sonraki sabah bayat poğaçayı alacaktı ki, neden diye düşündü. tazesi dururken.... taze poğaça aldı. sonraki her sabah gibi... taze poğaçayla oraleti sevmedi ama.

diğer bir sonraki sabah taze poğaçasını aldı ama oralet içmek istemedi. çay aldı. çay ve taze poğaça harikaydı. günün geri kalanında varlığını hatırlamadı bile poğaçanın.

daha sonraki sabah daha fırına gelmeden, pastanenin rafındaki sandiviçlere takıldı gözü; peynirli, domatesli. çay da söyledi yanına. günün geri kalanı aklına bile gelmedi sandiviç.

seneler boyu varlığını hatırlamadı oraletin, poğaçanın...

gönüllü meteorolog

14:02 16 Mart 2010 Salı

eveeeet, kapıdan baktırıp kazma kürek yaktıran mart şimdi de ankara'ya kar yağdırıyor. hey hat!!!!

yazar şeysi

23:14 14 Mart 2010 Pazar

mart ayını hiç sevmiyorum. bence çok uzun mart ayı. 15 gün yetiyo işte tamam bitsin artık nisan gelsin. ozaman bi sene de 350 gün olur yuvarlak rakam hem. tam arada derede bir ay ne kış ne bahar. ne soğuk ne sıcak. ne olduğu belli değil. dün nasıl günlük güneşlik, bugün yağmurlu. sular niye ısınmıyo ozaman? hayat için yeni tanım yaptım bugün: karışık kumpir. hayat tam bir karışık kumpir. bazen otantik kumpir olabiliyor tabi. ama haşlanmış patates işte hayat. bu kadar basit bişey, üstüne aman zeytiniydi aman kaşar peyniriydi aman sosisiydi bin bir çeşit nevale.

ben niye tüm pazar günümü ordan oraya koşturarak ders anlatarak harcadım? kadın çocuğu niye dövdü? niye geldim ıslak ıslak? su niye soğuktu? ve cuma akşamı neden elektrik kesildi? hadi yüce bilim buna da cevap versene ya da sen kutsal din cevap versene bana. hadi felsefe, sosyoloji, heeey tarih nerdesin var mı bir anımsaman? sen de sus biraz psikoloji, sus biraz yaaa cidden sus yani yeter ama.

neyse tüm bunların yanında vişne kompostosuna çubuk tarın atın hatta azıcık ta zencefil. öyle pişirin. ben sıcak şarap sevmem ki. sıcak şaraba benzettiğinizi düşünerek verdim bu cevabı ben yazarken benzettim de. bi defa yapmıştık sıcak şarap hatırlar rüya büyücüsü hala uyumuyorsa eğer. bir de sucuk ekmek yapıp parti vermiştik ya çok kötü olmuştu ama sıcak şarap. hiç beğenmemiştik. sonra bi defa bi film gösteriminde dağıtmışlardı o güzeldi ama. ya da az ve bedava olduğu için güzel geldi bana. bu da böyle bir enstantane işte.

yarın bendire gidicem. oheyya yan odadaki kız bunalım takılıyo so ses duman açmış dinliyo şarkıyı anlamıyorum ama vokalin bağırmasından anladım duman olduğunu niye hep aynı tarz söylerki bu adam. bi bebek şarkısının geçtiği albümleri şahaneydi ama. lise yıllarını anımsatır bana hep. bi de yaşar kurt. sarıl bana ruhum..... orduya isiyorlar annneeeeeeeeee savaş çıkar diyorlar.... mor ve ötesi aaaaahhhh ortim aaaaaaahhhhh sen de bi içerledin eminim okurken. bi de slayer var ki ondan bahsetmiicem ama albüm adı vereyim "god hates us all" anladın sen:) lise yılları olurda pentagram olma mı heç. hehaha temel hoca ben de pentagram albümü görmüştü sıramın altında:
"Luna iyi bişey mi bu benim kız da dinliyo" demişti.
"aman haaa hocam sakın karışmayın dinlesin, ne dinlicek başka hatta bakın bunlar da var bunları da dinlesin"
yaa kara defterler. "kara kutu" var bide ondan da bahsetmiicem. sen anladın:) hatta o kara kutu mevzusunu şu anda aklımda shift delete yaptım. yandı bitti kül oldu.
dursun, epeydir görünmüyosun ama girip de okursan sana da selam eder duruyorsa dijital sony walkmanin gözlerinden öperim.

sağol yan odadaki kız, yazı sayende gidişatını değiştirdi. yaa böyle de kumpir hayat. ben kumpir sevmem bu arada, zeytin olmasın benimkinde sosiste. turşu hiç olmasın. ketçap mayonez hayır kumpirde olmaz. bardak mısırda bile olur ama kumpirde değil. patates olsun, kaşar peynir bi de. ooooh missss... daha ne olsun.

garson bey bakarmısınız ben bir hayat alayım içinde sadece peynir olsun.

bugün her yerde cumartesi

19:20 13 Mart 2010 Cumartesi

bugün hiç işim olmayan tek günüm yani cumartesi. diğer cumartesilere nazaran bütün günü kendime ayırmaya karar verdim. eşofmanlarımla gazetemi aldım güzel bir kahvaltı yaptım. biraz yürüdüm hava çok güzeldi zaten saat 1'e doğru kalktım. güzel bir günün kalanında tabiiki film izleyecektim ki bir cumartesiyi geçirmek için harika bir film seçmişim. nasıl eğlendim nasıl beğendim. filmi hiç anlatmayacağım izlemediyseniz izleyin. kendinize ayırdığınız güzel bir cumartesi günü izleyin, keyfinize keyif katsın... Emir Kusturica yönetmenliğinde 98 yapımı kara kedi ak kedi... müziklerine de ve ses efektlerine özellikle dikkat.... mükemmel, keyifli cumartesi günü filmi. aaaa parlamant pazar gecesi sineması vardı eskiden tv de. onu haturladım nostaljik oldum. hadi iyi seyirler. hokus pokus yok oldum...


çalı çırpı

14:15 11 Mart 2010 Perşembe

diğer kuşlar gibi uçmayı öğrenememiş bir bıldırcın varmış. Hiç önünü görmez hap ağaçlara, direklere, hatta başka kuşlara çarparmış. dikkatli uçmak kararını her gün alır ama hep hayal kurarak uçarmış. bir elma ağacına konmuş bir gün. elma ağacının üstündeki solucanları temizlemiş ağaç da ona elma vermiş. böylece her hafta bu elma ağacına uğramaya başlamış.

sabah çok mutlu uyanmış bırldırcın. artık kendi çalılarını getirip kendi yuvasını kurabilecekmiş çünkü. elma ağacına konmuş o gün. ağaca anlatmış. ağaç da fikir vermiş çalıları şurdan bul burdan bul diye hatta bir kaç çalı çırpı hediye bile etmiş bıldırcına.

aslında daha yuva yokmuş ortada. bıldırcının yine kafası karışmış gün ortasına doğru. yine artısını eksisini düşünmeden bir karar vermiş çünkü. hayalci ya, her şey hep güzel olacak sanırmış. hiç kötü şeyler gelmezmiş aklına.

kafası karışmış. sabahında mutlu olduğu günün öğleden sonrasında umutsuzluğa kapılmış. neden bilememiş. çalılara bakmış oflamış. solucanları temizlemek istememiş daha fazla.

enteresan duygu paylaşımı

00:46 10 Mart 2010 Çarşamba

ah be blog dün aklıma ne geldi de çok güldüm: hani olurya bazı teyzeler anahtarı ayakkabının içine koyar sonra da kapıya not yazar:
"bilmem kim teyzenlere gittim anahtar ayakkabının içinde"
:):):) nerden geldiyse durup dururken çok güldüm buna, anahtarın yeri de hep bellidir: ayakkabının içi, paspasın altı, ya da kapının ordaki su saatinin üstü:):)

üniversitelerde zorunlu tarih tükrçe dersi koyacaklarına nasıl sifon çekilir dersi koysunlar bence. yaaa alt tarafı bir bir tuş nasıl basmassın, niye basmassın. kapılara yazı yazan tiplerden değilim ama yazasım da gelmedi değil. saçma sapan bi şey ya. git tek başına eve çık sonra hiç çekme sifonu, tuvaletin tıkansın evine taşsın umrumda değil. ama burada basacaksın o sifona. ne facia ne facia.

geçen gece geç girdim ya yurda tam adımı yazacaktım danışmaya
" aa sen mastersın di mi masterlara karışmıyoruz istediğiniz saatte girip çıkıyorsunuz" demezler mi ne şahane ne şahane.

öğretmenlik harbi zor iş, yeni bi öğrencim oldu bugün ama ne sen sor ne en sorayım. çocuğa grafikleri anlatıcam yazık gözleri doldu ben öğrenmek istemiyorum niye öğrenmek zorundayım diye. ahhh canııııııım valla ben de oturup ağlayacaktım çocukla ben de inan ben de öğrenmek istememiştim diye. anlatmadım ben de, sonra anlatırım kendini hazır hissettiğinde dedim (eee grafik bunlar level atlayacak hayatta onları öğrenince kendini hazır hissetmesi lazım).
çok acıyorum ben çocuklara. hele dershanede çalışırken yazık bi haftasonları var tıkılıp kalıyolar dershaneye. onlarda napsın şamataya vuruyolar işi sonra biz şikayet ediyoruz dershane öğrencilerinden şımarıklar yaramazlar diye. hafta sonu ben gitmemiştim mesela dershaneye hiç. ilkokul 5 de beni dershaneye yazdırmışlardı. o zamanlar anadolu liseleri sınavlarına ilkokul 5 de girerdik. çıkmak istemiştim beni kandırmışlardı kaymakam çıkmanıza izin vermiyo diye. ben de aldım başımı küçücük halimle kaymakamlık binasına gittim bigün dershane saati. bizimki küçücük ilçe her yer yakın:) çok iyi hatırlıyorum okayamakamlığın merdiven basamakları nasıl büyük görünmüştü gözüme. gittim ben tabii küçücük çocuk görünce bi herkes ilgilendi hemen kaymakamın odasına girebildim kolayca. kaymakam bana oralet söylemişti. neyse ben de anlattım " ben gtmek istemiyorum dershaneye hafta içi okula gidiyorum niye yetmiyo hafta sonu da gitmek istemiyorum neden izin vermiyosunuz çıkmama" demiştim. adam hemen annemi aradı kıznız burda. annem şok oldu tabi. sonra dedi dershaneye gitmek istemiyo niye zorla gönderiyosunuz. sonra da dershaneye telefon etti bu kızımızın kaydını silin dedi. sonra bi de kitap hediye etti bana. tabi bu arada evden beni almaya geldiler. halbuki ne gerek var o kadar yolu gelmişim geri mi dönemeyeceğim. çamurdan araba yapsın çocuklar. çamurla oynasınlar. çamurla oynamak ne kadar güzel bi şey. bisikletle gezsinler.

"Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele, el ele verin çocuklar.

Bir vatan bırakın biz çocuklara
Islanmış olmasın göz yaşlarıyla.
Bir bahçe bırakın biz çocuklara
Göklerde yer açın uçurtmalara.

Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele, el ele verin çocuklar.

Bir barış bırakın biz çocuklara
Ulaşsın şarkımız güneşe ve aya.

Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele, el ele verin çocuklar.

Bir dünya bırakın biz çocuklara
Yazalım üstüne sevgili dünya
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele, el ele verin çocuklar."