sürdürülebilirlikle ilgili bir toplantıda bir ineğin yetişmesi için çok fazla su tüketildiği gerekçesiyle inek tüketimine karşı bir tepki olarak et yemeyen insanlarla tanışmıştım. pek hipivari görsellikleriyle evlerinde teknolojiye dair bir şey bulunmadığını ve hep ikinci el tükettiklerini söylemişlerdi. gelmeden önce kaç tane ne içtiklerini çok merak etmiştim.

velhasılı kelam yine telefon karşıtı bir arkadaşımın telefonsuz yaşayabilirim söylemleri doğruştusunda bir iddiaya girdiğine tanık olmuştum. elbet yaşadı ancak 3 gün sonra telefonuna geri döndü. günümüz koşullarında zor kimse kullanmasa ben de kullanmam ifadesinin telefonu için hoş bir kılıf olacağını düşünmüştü.

başka bir platformda bir tartışmada herşeyin organik olduğu köylerden bahsedilmişti. yurt dışında yaşam alanı haline gelenleri varmış hatta. belirli bir miktar parayla gidip hayatınızın sonuna kadar çamaşır makinası bile olmayan organik bir köyde yaşayabilirmişsiniz gözleri parlayan anti pek kapitalist genç kız ilerleyen yaşamını burada geçirmeye karar vermişti. bu köylerin de sektörleşmesi gerçeği yüzüne vurulduğunda bunun başlangıç olduğunu yaygınlaşması için bir basamak olduğunu savunarak bir anda pek naif oluvermişti.

bilgisayardan hoşlanmayan kişiler tanıdım. sosyalliği engellediğini insanların onun karşısında bireyselleştiğini savunan. ama kaçınılmaz bir gerçek olarak hayatlarından soyutlayamadıklarını saklamadan anlattılar. ya kitap diye sorulduğunda kafalarında baloncuk çıkıp içinde her şey sosyallik mi yazmıştı. aynı şey olmadığını bilgisayardaki iletişimin gündelik hayattaki iletişimi engellediğini söylerken parantez içine "just like cellphones" koymuşlardı

dinlerken hak vermiş ancak katılmamıştım. çok tepkili değildim teknolojiye hatta destekçisiydim. bankada sıra bekleyip sosyalleşeceğime bir tıkla işimi halledip kalan zamanımı değerlendirebiliyordum. yüzyüze görüşme imkanım olmayan arkadaşlarımla konuşuyor başka şehirlerdeki kampanyaları destekleyebiliyordum. küresel olmuştum. taşınabilir müzik çlarlar ise olmazsa olmazdı. nasıl karşı olabilirdim. kulaklık yaratılmış en yüce varlık. bir eşyaya tapacak olsam ona tapardım.

yazının gidişatında sanki bir olay anlatıp ta evet şimdi teknololoji karşıtıyım diyeceğim gibi durdu farkettim. sadece yenilenen teknolojiden hoşlanmadım. iki aya kalmadan her şeyin değişmesi gelişmesi bu nedir yaa bir bilgisayar alıp iki ay sonra keşke şimdi alsaydım demekten hoşlanmadım. biliyorum bu benim elimde olan bir şey demeyedebilirim. kaset-cd-mp3 geçişinden de hoşlanmadım. walkmanim hiç bozulmamıştı hala çalışıyor. diskman hemen gitti mp3 çalar görece daha dayanıklıydı ama o da gitti. escort celeron bilgisyar vardı ilk almıştık hiç bozulmadı kursak çalışır kesin ama çok gelişmiş vaio hurda olsu iki senede. tüketime karşıyım. ayıp yazık günah. bu nedir yaaa.

bi kaç ay önce çekmecemi düzeltiken kasetlerimi görmüş heyecanlanmıştım. içlerinden ulutsuzluk özlemini seçip hemen tvnin altındaki eski gazetenin kuponla verdiği vcd çaları olan müzik setinin kaset bölümüne yerleştirdim. gittim kanapeye uzandım. "beklerim seniiii metroooo çıkışındaaa" diye söylerken vicuuuuuuvvvvv kaset sardı. fena sardı düzeltilebilir gibi değil hatta bant koptu falan filan. o kadar pişman oldum ki onu teybe taktığıma ne güzel duruyordu çekmecede nostaljik nostaljik. yine duruyor hem de daha nostaljik ama öldürmüştüm onu işte. cinayet işlemiş gibi hissettim.

karışık konular. ikilem yaratıyor insanda. teknoloji karşıtlığı yandaşlığı değil yani konu. konu nedir ne diğldir bu da değil konu. resmen pradoks yaratıyorum yazı içinde. benim kafam kaç tane içmişim gibi acaba...

neyse doz aşımına uğratmadan sizi hokus pokusla yok olayım. oldum.

4 fındık kabuğu doldu:

  1. evet kesinlikle bu yeni teknolojilerin bu kadar çabuk bozulmasına ben de sinir oluyorum. lise yadigari walkmanim sapasağlam dururken mp3 çalar miladını doldurur doldurmaz bozuldu. nerdeyse 2-3 aydır wailkman dinliyorum. hani fena da olmuyo. nostalji olmuş oldu. bu gidişle eve bi de gramafon da getiricem:P

    Adsız

  2. yazdığın bu şeyleri konu alan bir film izlemiştim easy rider adında. peter fonda baş rolde. neyse ordada tam anlattığın gibi organik bir köyvari düzende yaşamayı seçmiş bir topluluk ziyaret edilmişti senaryo icabı. orda da insanlar belli bir iş bölümüyle teknolojinin her türünden uzak yaşamlarını idame ettiriyorlardı. Ancak içlerinden bazı bu işe inancı az olanlar ilk fırsatını bulsalar hemen şehire toplumun arasına koşacaklardı. teknolojiye yani sürekli bir değişime koşacaklardı. bizi mecbur kılmışlar buna. tekrar geriye donuş mumkun değil benim kanımca da. verdiğin kulaklık orneğinde ve telefon orneğinde olduğu gibi bağımlılıklarımız yaratılmış zaman içinde yani değişimin kendi içeersinde. çok zor.

    Adsız

  3. ben seni sen beni herkes diğerini tanıyorsa,bu ikilemler sadece nostalji olarak kalacaktır hayatlarımızda :D

    whymypen

  4. adı üstünde nostalji işte... geçmişte kalan, geçmişi hatırlatan:)

    Luna

Yorum Gönder