dinlenilesi

22:15 31 Ocak 2010 Pazar

bu senenin şarkısını seçtim;
işte budur;



...
it's been a long exhausting year
and I can tell now things have changed
like they always have...

...

ne soruymuş be?

23:39 29 Ocak 2010 Cuma

bu kadın programları var ya, ben onların canlısını yaşadım bugün. ben sustum ama herkes anne, kardeş, teyze, komşu...vs. benim gelecek planlarımla ilgili tartıştılar. ben planı olmayan bir kişi olarak sadece izledim ne zaman susacaklar diye. başım çok ağrıdı bugün;
-kpssye hazırlansın öğretmen olmayacağım ne demek
-hem bu sene çok öğretmen alacaklarmış kaçırmasın
-izmir'e niye başvurmamış yükseğe ev de var rahat gider gelirdi
-koleje falan başvurur
-bi atansında önce sonra ne yaparsa
-dershaneye gitsin
-ne gerek var biliyodur zaten
-bi sene dinlensin çok yoruldu
..... ve türevleri.
bazen sadece dinlemek iyidir, ne zaman susacaklar konu ne zaman değişecek diye bekledim durdum. arada değil mi luna dediler, umutsuzca baktım. eee okul bitti şimdi ne yapacaksın?
asansörde bile sordular. herkes sordu bi ben sormadım kendime.
eee Luna okul da bitti şimdi ne yapacaksın?

bir varmış bir yokmuş

01:18 27 Ocak 2010 Çarşamba

pek bi sıkıntılardayım, saatlerdir bi şey yapmaya çalışıyorum ama yapamıyorum. bi de "ama ben öyle sanmıştım" cümlesini gerektiren bi şeyler yaptım galiba ki bu cümlyi de hep salakça bulmuşumdur. ne demek öyle sandım. o zaman önce araştır sonra öner. bi de uğraşma. sanki ben çok anlıyorm bilgisayar işlerinden kıytırık bi blog var bildiğim, bi de başka yazar ekle butonu görmüşlüğüm. kitaba blog nerden çıkardıysam. bi de nasıl görevi üstüme aldıysam. şimdi de bakalım "ama ben öyle sanmıştım" diye. sonrada ben dreamer ım bilmem neyim. resmen gerizekalıyım. her şey kafamdaki gibi olsa açılırdı yani. olurdu. fikir güzeldi bence. herkes de beğenmişti. bi de anket yaptım sanki her şey yolunda da bi ismi eksik gibi. aman yaaa daha bugün bi ışık görmüştüm her şey güzel olacak diye yokmuş öyle bişey o başka bi ışıkmış. ne ışığı bilmem. aman yaaa kaçsam keşke, bırakıp bırakıp gitsem. tüm günü bilgisayar başında geçirmekten nefret ederdim ben. artık kalkmaz oldum. yok yaa aradığım iş bu da değil galiba. bu ne yaa bilgisayar bilgisayar. beni hokus pokusla yok edin. kurban'ın insanlar albümündeki "uyut beni" şarkısı geldi aklıma;

açlığa gömdün bu canı niye
toprağına güzellik tohumlarını eken benim
kardeşlerim düşman oldu yine
her birine renklerini, renklerini veren benim
yokluğunda düştü nefretime
varlığına sancılanan bu öfkene ilaç benim
ellerim açtım beni duy diye
çekinmeden söyle canım darılmam sözüne

uyut beni, uyut beni, karanlığın uyanmadan uyut beni
unut beni, unut beni, bu varlığım yok olmadan unut beni
çürüt beni, çürüt beni, şu açlığım suç olmadan çürüt beni
uyut beni, uyut beni, karanlığın uyanmadan uyut beni

yenildim yarattığım zalime
o zalimin bahçesine merhameti eken benim
inandım yalancının sözüne
gafillerin yollarını eşikte bekleyen benim
karanlığı verdin o cahile
güneşleri uyandırıp geceyi saran benim

ellerim açtım beni duy diye
çekinmeden söyle canım darılmam sözüne

hatta onu dinliyorum bir de şu anda. bu şarkı da tanrıyla kulunun diyalogu varmış. bir cümle kuldan bir cümle tanrıdan. tanrı manrı diyince de aklıma takıldı, geçen gün kim demişti bana aslında allah yerine tanrı demek gerek diye, nedendi bide. bie neden açıklamıştı o kişi ama hiç hatırlayamadım. tamam yine elime yüzüme bulaştırım bu işi. şimdi bir "ama ben öyle sanmıştım" maili atayım en iyisi. tam yanımda kalorifer var, hani ben olmasam bu kişi kafasını o kaloriferin üstünde parçalardım. o kadar kızgınım kendime. yeni ilkelerim:

önermeden önce araştır
her şeye atlama yaparım diye
her şeyi yapabileceğini sanma
anlık duygulara kapılma
çok salaksın biraz akıllan
daha az bilgisayar
ekmek arası yok artık
ay lanet olsun kafamın içinde zilyon tane şey var

lanet olsun diyince aklıma geldi başbuğ konuşmasında "lanetliyorum" demiş ya haberlerde vardı, nedense çok komik gelmişti. söylerken ki tavrı falan. elinde asasıyla ölü bir şövalye gibi göründü gözüme:) bu arada haberlere takmış durumdayım. çok komik yaa ana haber bültenleri. ama ali kırcaya kıl oluyorum ya. nasıl bi tavır o öyle. uzun uzadıya anlatıyo bide seneler önce farkında mıydık, değildik seneler geçti yine değiliz. işte o gün .....vs. bayıyo beni o adamın konuşma şekli. ne varsa birand da var. adam sevimli bi kere. hele cine 5 in sunucusu ne öyle. adını bilmiyorum pörtlek dudaklı bi bayan. uyuyo mu haber mi sunuyo belli değil. bi de çok komik yaa cine5 karsta her yer de kar buz var onu anlatacak cenazeler taşınmıyo falan diyolar, yollar kapalı insanlar işkence çekiyo diye gösterecek fonda da romantik bi şarkı var karla ilgili. hatırlayamadım ne olduğunu ama çok komikti.
bi arkadaşın önerdiği sözlük var vampircik diye. çok kıskandım sözlüğü mesajlara yarasa demişler. bi de hayal kuranların diyarıymış. gelen yarasa, giden yarasa:):) pek sözlük yazarı kişiliğim yok ama bakalım belki bu kez olur. olan yarasa. ben desözlük olsam kesin yarsalı vampirli böyle hayal kuranların sözlüğü olurdum. bi de "the fall" filmini kıskanmıştım. keşke ben çekseydim demiştim. benim olsa o film demiştim. çocukça şeyler bunlar biliyorum.
kimyayı kesin geçmişim. CC garanti belki CB alabilirim.
ben gideyim en iyisi. şu canavar ayakları şeklindeki botlar var ya, ya da south park ayakları şeklindeki, ya herkeste varya işte. hah onlar aslında balıkçı botuymuş orjinali kanguru derisi miydi nedi öyle bi hayvanın derisindenmiş ve o yüzden normalde hiç su da geçirmez üşütmezmişte. bu ara niyeyse pek bi balıkçı olasım var. balık sevmem ki ben. ama balıkçı olmayı severim gibi hissediyorum (büyük hissediyorum diye espiri de yapayım tam olsun). eve geldim iyi oldu annem akşamları ballı süt içiriyor kabus görmeyim diye. görmem di mi artık.
orhan veli'den bir şirle bitireyim;

"bakakalırım giden geminin ardından
atamam kendimi denize, dünya güzel
serde erkeklik var
ağlayamam"

şiir dedim aklıma geldi bir şiir çok severim kimin bilmiyorum ama yıllar önce bi yerde okumuştum unutmadım da;

" bana sor güzelim bana sor
ben şairim
elbette bilirim
yağmur ne zaman yağar
adaya kaçta vapur var
çamlıklarda nasıl sevişir aşıklar"

acayip şiir okuyasım geldi. hatta okuyasım değil dinleyesim. o halde ben derim ki müşfik kenter seslendirmesiyle orhan veli. (zaten mümkünse ben hiç okumayım hep dinleyim:)

evet evet şiirle uyuyayım bu gece ben.

atilla ilhanın "aysel git başımdan" şiirinin ses kaydı varmıydı ki, ben sana mecvurum var da.
aklımdakileri yazayım;
aysel git başımdan ben sana göre değilim
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
....
benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
ıslığımı denesen hemen düşürürsün
....."

bu kadar hatırladım. hiç google'dan bulup kopyala yapıştır yapasım da yok. şu blog işini ne yapsam yaaa..... yeni ilkelerime bir tane daha ekliyorum:
bir daha işlerini son güne bırakma.
artık geç yatma.
hokus pokus, yok oldum.

bu ne yaman çelişki

23:52 24 Ocak 2010 Pazar

blog da blog. ne varsa bu blogta.
valiz hazırlamak kadar sıkıcı bir iş var mı acaba? ya da portakal yerken suyunu akıtmayan var mıdır üstüne. elleri yapış yapış olmayan? küçükken portakalı mandalinanın annesi sanan?
gidiyorum yarın,
aslında hüzünlü değilim. üzgün hiç değilim.
sadece belirsizlik olunca hoşlanmıyorum. geriliyorum.
gergin değilim ama.
neden hep bi tarihi beklemek zorunda kalıyorum. 28 haziran mış, 1 şubatmış, ne ola ki böyle böyle?
hem vampirmiş hem yazarmış.
yarasalar tipsiz diye o yarasa olmazmış. olmasın kime ne sanki. tipsiz olmak kötü bişey mi sanki. hem insan tipsiz de olsa yanındaki insanlarla mutluysa mutlu olur. haberi yok galiba; vampirler de geceleri yarasa olur. bize ne kendi bilir.
aslında biraz endişeliyim.
offf o kadar belirsizki hayatımdaki her şey. bu dönemi halletsem
bi sonraki sene, onu halletsem daha sonraki, daha bi planım bile yok gelecekle ilgili. boş beleş yaşıyorum bakalım ne olacak. her şey güzel kafamın içinceki. gerçeğe bakınca da aynı mı ama?
keşke sahil kasabasında yaşasak. plan yapmak gerekir miydi orada da, kılçık ayıklama formülünü bulunca kafamız rahat eder miydi yoksa?
şimdi desemki ben 1 şubata kadar yazı yazmayım buraya, sence olur mu mantıklı. olmaz di mi yazmak istersem niye tutayım kendimi. ortimin otobüsten mesaj attığı dreamland şarkısı duruma uymaz ama beni anlatır. nasıl her şeyin kafamda güzel olduğunu ama gerçekte olmadığını. I am a dreamer yapacak bi şey yok.

PARFÜM BİLDİRGESİ

11:28 19 Ocak 2010 Salı

sabah 9 itibariyla dünya üzerindeki kadınların parfüm kullanması yasaklanmış bulunmakta.
dolmuşa ayağımı atar atmaz koltuktaki kadının bana para uzatıp iletir misiniz demesinie çok kızıdm. bi bekle ben de oturayım. binmişim, dolmuş harekete başlamış daha ben dengemi kuramamışım para uzatıyo oturduğu yerden, koltuklar da boş ya ondan. ama bi bekle yani.
yanıma oturan kürkümsü montlu kadının parfüm kokusu zaten boğazımı yaktı. parfüm neden sıkarlar ki anlamam. bu kadar yapay bir koku olamaz. kimyasal ötesi. çiçekli meyveli vücut losyonları kullanın. duş jeliniz olsun kokulu kokulu. bunlar çok güzel şeyler:). AMA PARFÜM NE? az sıkılınca da mı genze kaçar bu koku yoksa abartılı mı sıkmıştır hatun kişi. yine de anlamam kadın açık havada yürümüş dolmuş durağına gelmiş, binmiş yanıma oturmuş ama hala daha ilk sıkmış gibi. Parfüme reklam yazdım gibi oldu:) "saatler geçse de kalıcı kokusuyla hala ilk sıktığınızdaki gibi kalır." aaa evet johanson's baby kolonya ocean kullansın mesela
nasıl güzel bir koku o. ben tabi vanilya kokularını tercih ederim. bir ara aynı anda hem vanilya hem çilek vücut losyonu kullanıyordum annem dondurma ya da pasta zennettiğimden korkuyordu kendimi:)
ciddi olalım tekrardan. tüm insanlığın solunum yolu sağlığı için ilgili kişilere mail attım hemen cevap geldi. ve saat 9 itibariyle tüm ülkede parfüm kullanımı yasaklandı. parfüm kullanan insanlarınsa "vücutlarının etrafına koku geçirmez bir camekan geçirerek dolaşma" yaptırımı uygulamaya konulacak. bildirimi benim yayınlamamı özellikle istediler. bu blog dünyanın geleceğiyle ilgili önem taşıdığı için artık billdirimler buradan yayınlanacakmış.
tam ben bu satırları yazarken kapı çaldı dağıtımcıdan kitap almaya gelen genç delikanlı gitti ama parfüm kokusu odada kaldı. pencere açtım, yazık bilmiyormuş parfüm kullanmanın yasakladığını, normal daha bu sabah yasaklandı üstelik bildiriyi farkettiğiniz üzere henüz yazma aşamasındayım. olay kadın erkek olayı değil. olay parfüm olayı

uzun uzadıya gün

12:04 18 Ocak 2010 Pazartesi

tek başıma pek ofistikeyim.dün gece de hiç uyuyamadım. erken yattım ama, olmadı işte uyuyamadım. sabah da çok erken kalkınca gözlerinizin içine içine batar ya uyku öyle oldum. aa sabah simit aldım domates salatalık bir de krem peynirim vardı burada dolapta. çok güzel kahvaltı oldu. ben Timo'nun odasındayken Diğer odadaki fax makinasına fax geldi, nasıl korktum birden öyle ses çıkınca. evdeyken de elektrik gidip gelince yazıcı bi kendini yeniden mi başlatıyor ne yapıyorsa ben uyurken birden çalışınca çok korkuyorum. burası soğuk bir de. saat 12 buçuğa geliyor. öğle yemeği saati. tek başına hiç istemiyor insanın canı yemek yemek. belki üst kattaki ressam komşumuz beni yalnız bırakmaz yemek için yanıma gelir. ama sandığım gibi sıkılmadım; çok iş varmış zaten, insanın sıkılmaya vakti olmuyor. arada telefon geliyor da ses oluyor bana. ya da kargocular geliyor da insan görüyorum:) yalnızlık zor iş velhasılı. asgari ücrete bak 664.25 liraymış ya. bu acaba en az maaşın en net halimidir? yoksa kesintilere uğrar mı ne olur ki asgari ücretten kasıt kişinin aylık eline geçmesi gereken para mıdır ki??
yemeğe 15 dakika kaldı. bizimkiler toplantıya ara verecekelr 12 buçukta bi 5 dakika onlarla konuşsam, iyi öğle tatilinin bitmesine az kalır. aaa 12 buçukta sınavı olanlara da başarılar. bilgisayar programlarının yazılı sınavları karışık olmalı. ama yapar onlar bilirim ben. saat hemen bir buçuık olsa herkes iş başı yapsa. gerçi bana farketmeyecek ben yine tek başıma... ama en azından diğer herkesin de o anda iş başında olduğunu bileceğim. hem sınavı bitenler de rahatlar. sınavdan çıkarlar arkadaşlarıyle yemek yerler. belki eve gider uyurlar ya da okulda boş bi amfi bulup koltuklara uzanırlar. kim bilir, belki rüya bile görürler.
neyse bakalım daha gün uzun....

tomorrow is the last chance

00:40 16 Ocak 2010 Cumartesi

beni bırakmayıııın, beni bırakmayııııın beni bırakmayın bu dersten
beni bırakmayııın beni bırakmayııın yıkılan eski meyhanelerde
beni bırakmayııın beni bırakmayıııın beni bırakmayın o caddelerde
çok stresliyim blog...
hadi kaçtım ben
kaçamadım daha...
kaçtım. gittim tamam.

mavi ekran

01:04 14 Ocak 2010 Perşembe

bir yazı daha yazmak istedim. pek yazasım var bu akşam. dertlendim niyeyse. efkar düşüverdi içime. arabesk cümleler kuruyorum di mi? sen beni bide içerken gör. niyeyse sarhoş olunca hep ferdi tayfur emmioğlu şarkısını söylüyorum. bi defa barda peçeteye yazıp çalan gruba göndermiştim. düşünsene adam bakıyo peçetede "ferdi tayfur emmioğlu" yazıyor:) bilinçaltıma erleşmiş şarkı ne yapayım? herkes sarhoş olsa çalan grup sahenden inse,, herkes sarhoş ya
ben hemen gidip mikrofonu elime alsam, hangi şarkıyı söylerdim acaba: emmioğlunu söylemezdim. belki de söylerdim kafam çok güzelse engel olamıyorum kendime söylüyorum. ama planladıysam herkesi sarhoş edip şarkı söylemeyi belki hiç içmem, hiç içmemem gerek çünkü benim kafam hemen güzel oluyor. ayıkken ne söylerim. hakkaten haa bana mikrofon verseler, yalvarsalar bir de ne olur bi şarkı söyle diye, (tilki kargayı kandırmış ya zavallımı) ne söylerdim ki... ne söylerdim ben?

arkadaki alkışlar da dinleyicilerimden gelecek. sol elimle mikrofonu tutacağım, sağ elim havada, "it's a kind of magic...."
arkasından da emmioğlu:):) gülme ama o benim bilinçaltımda en sevdiğim şarkı. gerçek duygum o benim:):)
benim bilgisayarım bozuldu. şeffaf hiç bir şeyim kamadı. gri de çok sevdiğim bir renk aslında ama yazılarım da bozuk. en azından başlat menüm çalışıyor.
keşke her şey öyle olsa dimi;
başlata bassan başlasa. gerçi başlata basınca bişey başlamıyor program listesi çıkıyor. bi de çok ilginç bilgisayarı başlat çubuğundan başlatmıyorsun. ordan kapatıyorsun. bence o tuşun adı kapat olmalı. belki de başlasın ve açık kalsın hiç kapanmasın diyedir. ancak sihirle mi mümkün diyosun. hmm teknoloji çağıdayız di mi herşey elektriğe muhtaç. elektrik gitti mi kapanır değil mi? sonra yeniden mi başlatırsın. bilgisayar bozulunca da yeniden başlatıyoruz mesela düzeliyor ozaman. hatta çok ilginç çözülemeyen bir sürü sorun oluyo da için de yeniden başlatınca halletmiş oluyo. elektrik kesilip yeniden gelinde sistem bi kendine gelemiyor önce. bi tane bilgisayarın bu yüzden tamamen bozulduğuna şahit oldum devamlı mavi ekran verdi. neyseki bilgisayar değiliz. zor bişey bence bilgisayar olmak. bazen biz de mavi ekran veriyoruz ama.
hiç gitmediğim şehirler var biliyor musun blog. bazılarına gimtediğimi duyunca insanlar şaşırıyor. sanki kendileri her şehre gitmiş gibi. bi de denizi olmayan yer şehir mi derler. denizi olmayan bi şehirde büyüdüm ben. deniz kıyısında lise hayatım geçti sadece 3 sene. denizi olmayan bir şehirde üniversiteye gelsim. yaz tatillerini saymassan deniz görmüşlüğüm yok pek. ben ne yapayım ozaman. ben vapurla gidemiyorum okula, koltukları rahatsız dolmuşlara biniyorum. ama vapurda da radyo açmıyorlarmış. burda dolmuşlarda sabahları radyo açıyorlar. ben de seviyorum denizi. denizi olmayan bir şehirdeyim diye sevmmiyor mu oluyorum yani. ben de martılara simit atmak istiyorum. olsun burada da güvercinler var. hem de ürkek değiller. kimse de gelmez değil mi bu iç anadolu şehrine? ben de gidemem zaten bu gidişle bir yere. bilmem çok acıdım ankaraya kimse sevmiyor diye. onun suçu değil ki denizi olmaması. hem insanın arkadaşları yanında olsun alaskaya bile gider yaşamaya. orası soğuk oluyormuş ya. (orasıydı değil mi soğuk olan, bir ara da oturup coğrafya bilgimi artırmam gerek bu ara baya ihtiyaç duyuyorum). yarın denizi olan güzel bir şehrin fotoğraflarına bakıcam.
fotoğraf nasıl değişik bir şey, eskiden çiviyle kazıyarak resim yapıyorlarmış ya duvara bi adı vardı tabiiki de hatırlamıyorum. google dan da hiç bakasım yok. hititler çok iyi arşivciymiş. herşeyi yazıp o tabletlere böyle yeraltında bi kütüphaneleri var oraya saklıyorlarmış. başlarına kötü bir şey gelince de çıkarıp kayıtlara benzer durumları araştırıyorlarmış öncesinde ne olmuş sonrasında ne olmuş neler yapılmış hatamız neymiş diye, yeni durumdan böyle kurtulmaya çalışıyorlarmış. çivi yazısı çok güzel değil mi, bi ara koluma çivi yazısıyla ismimin dövmesini yaptırmak istemiştim, sonra nedense çok saçma geldi. ama şimdi yine mantıklı geliyor.
kafam dağıldı biraz yazınca. iyi ki varsın blog...

hiç anlamadım blog. benim kafam almıyor böyle şeyleri. bakıyorum anlıyor gibiyim bakıyorum kendim uydurmuş gibiyim. bazen çok üstüne düşüyorum, bunaltıyorum sanki. sanmamak en iyisi aslında. hissiz olmak belki daha doğrudur hayatta. birden karıncalandı işte benim de kafam, planlı değildi ya. durumun şartlarına uygun davranmalı değil mi insan. hayaller aleminden çıkmalı değil mi ya? ben diyimki sana bu yazıyı inorganik kimyaya yazdım, sen anla...

limon

23:56 10 Ocak 2010 Pazar

beni gaza getirecek cümleler yazmam gerek.......... yok olmuyor. cümle de yok her hangi bir istek de. şimdi bu sayfayı kapatıyorum ve sorulara başlıyorum. geceler benim olsun. sabahla meydan okuyorum. gün doğmadan ben bu soruları bitirebilir miyim? bencede bitiremem. hemen vazgeçmeyim di mi? tabiki bitiririm neden bitiremeyecek mişim? çayım da yok. bitmiş. limonlu yeşil çaya kaldım bir de. bir de karışık bitki çayı var. bence ikisinin bi farkı yok. tadları neredeyse aynı. limonlu yeşil çay da limon kokusu olduğu için daha cezbedici aslında. bilgisayar da nasıl ısınmış. kapatamam daha. soruları yapamadım ki. ne dersin kapatayım soğusun sonra açıp mı başlayım sorulara. tamam tamam kapatmıyorum. iyi be yazmıyorum. çıkıyorum. iyi ki bi ödev var dedim. nasıl blogsun sen ya??

uyarı!

13:06 9 Ocak 2010 Cumartesi

calm down Luna calm down...

kırılım bildirgesi

22:41 1 Ocak 2010 Cuma

pek üşenenen akademik bir referansa göre bu sene şeytanın bacağını kırabilirmişiz. en azından yaklaşabilirmişiz. 2010 kırılım yılı olacakmış çünkü. artık neyi kırarsak. felakette olabilir. çok büyük enerji açığa çıkar bu kırılımlar sırasında. 2012 de ki son için bir başlangıç mı olacak acaba. bu akademik referansın öngörüsüne göre 2012 de ki belki de son olmayabilirmiş bu yüzden 2012 kayıtlarında ismi geçmeyen insanların telaşlanmasına gerek yokmuş. gelecekten gelen mesaj dünyanın sonunun gelmeyeceğinin bir kanıtıymış. gelgelelim kırılım yılına. bu sene şeytanın bacağını kırmak içinse bazı yapılacak şeyler varmış;

1- üşengeçliği bırakmak
2- daha düzenli olmak

3- ney üflemek
4- bolca meyve sebze yemek, özelikle de "biber" yemek.


ney'in daha ziyade üflemeli çalgı
ların tanrısal bir yönü olduğu için olsa gerek. nefesinizle müzik yaratmak. bir de akademik referansımız özellikle belirtmiş; blok fülüt her ne kadar üflemeli çalgı olsa da kırılımda bir işe yaramayacaktır demiş. referansımıza çok teşekür ediyor, akademik hayatında başarılar diliyoruz. sen asistanlığı hakediyorsun sevgili akademik referans:)