basama(ma)k

02:26 15 Mayıs 2011 Pazar

kocaman poposu olan kadın giyindiği dar etekle merdiven çıkmaktaydı. basamakları saymıyordu. esasında basamakları çıktığının farkında bile değildi. merdiven ya da asfalt yok nereden gittiği aklında yer etmiyordu o anda. sadece kapıdan girince söyleyeceklerini düşüüyordu. çok iyi ezberlemişti tiradını. basamakları sade her çıkışında saçlarını hoplattığı zaman farkediyordu yaptırdığı dalgalar bozulacak diye çok kısa süreli endişe gelip geçiyordu kafasından.

aynı merdiveni daha önce pos bıyıklı bir adam çıkmıştı. elinde tuttuğu kağıtlara bakarak....

yine aynı merdiveni, daha önce, takım elbiseli genç bir delikanlı çıkmıştı her basamakta daha da yükseldiğini hissederek.

bi defa polisler çıkmıştı o merdiveni, ikişer üçer atlayarak...

o merdiveni çok çok önce sakallı bir adam çıkmıştı elinde çay tepsisiyle...

ve en önceleri o merdiveni bir çocuk çıkmıştı. basamakları sayarak arada aşağıya bakıp yüksekten korkup korkmadığını anlamaya çalışarak.

ve çok daha önceleri o merdiveni yeni gebe bir kadın çıkmıştı düşmekten korkarak....

koparıp koparı dalları
sıkma üzüm suları
içipte şarapları
zıbarıp yatmalı

bir lamba olmuşum cinsiz
yok yok
ışık vermiyor değilim
ama sağlam da değilim
ya da parlak
toz olmuşum
bazı parçalarım da kırılmış
küçük karanlık bir odaya yeterim
yetmesem de
korkmasını engellerim
bir müzeye konmak istemem
hakkımda yazılan bir geçmiş
yok olmuşum

epimiz garibiz be yav

22:07 23 Mart 2011 Çarşamba

vay be blogspot bana sonunda kapılarını açtı. giremiyordum ne zamandır interrnete internete girebilsem de blogspot uzantısına girişime nedense izin verilmemekteydi bir türlü.
neyse blog hayattayım ben. evet oksijen alıp karbondioksit veriyorum. evet bu kadar daha anlatacak bir şey yok. bir görüneyim dedim. tek derdim bu belki. belki de değil. bilemedim bi görünmek çok mu önemli sanki.

öyle ya da böyle. tirim tırak tirim tırak...

elma? ekşi de değil?

bir d edur dur buraya bir kaç anahtar kelime gireyim gerçekten romanlardan mı fırladım diye düşünüyorum bazen. kafamdan çıkan fikirlerle ağzımdan çıkan kelimeler bir türlü akıl mantık yoluna giremiyor. garibim garipsin garibiz. kısaca hangimiz garip değiliz ki hor görmeyin.:)

beni çok güldürecek ilerde:

alkolizm? (ağzımdan çıkan kelime soru)
parol kağıdı (kafamdan çıkan fikir)
kahve?(kafamdan çıkan fikrin kağıt üzerindeki hali))

gereksiz tespit

00:04 17 Şubat 2011 Perşembe

eskiden sevdiğiniz bir şarkı var diyelim. albümde dinlediniz defalarca ama aslında bilerek değil. siz albümü sevdiniz belki bir iki hafta hep o albüm döndü fon da kulaklığınızda....

ama seneler mi geçti sonra...

ve unuttunuz o şarkıyı... albümün adı geçse bile o şarkı hiç gelmedi aklınıza başka parçalar geldi. ve bir gün bir arkadaşınız (seneler sonra dediğimi hatırlayın) size o parçayı göndersin.

çok garip bi duygu bu. parçayı sözleriyle yeniden dinleyin sonra. eski bir dost mu gibi. ya da unutulmuş bir sevgili mi gibi. ya da tarifini bilmediğiniz tatlı mı gibi...

ne gibi ben biliyorum işte o duyguyu eşleştirdim yine tarif edemediğim bir duyguydu. serisi olan bir romanın ilkini okudunuz diyelim. ikincisini aldını başka karakterlerin hayatı anlatılırken kitabın ortalarına doğru ilk kitapta okuduğunuz ana karakterler kaleme alındı. haha o duyguyla bu duygu aynı işte. eski dost görmüş gibi. unutulmuş sevgiliyi hatırlamak gibi. tarifi bilinmeyen tatlıyı yemek gibi. ikinci kitabın balında yeni ana karakterlere dalmış ilk kitabı unutmuşsunuzdur ancak yazar öyle ustadır ki ortalarında birinci kitabın anakarakterlerini yan karakter olarak tekrar ortaya çıkarır. gerçekten heyecanlanırsınız.

bu gereksiz tespiti az önce yaptım. yooo içmedim bir şey. ama çok mutluyum bu tespitim için. bu duygular beni mutlu kılan şeyler.....

bir de geçen gün keşfettiğim sulu kuru boyakar beni çok mutlu etti. ben resim mesim çizemem ama paintte çok eğlenceli. yani kolay ve çok ayrıntı gerektirmiyo. bir tıkla tüm alan boyaması yapılıyor ben uğraşmıyorum. yoksa resim hep ayrıntıcı ve ince ayara gerektiren bir şey gibi gelmiştir. sıkıcı gelmiştir yani. ama basit basit çizmeyi sevdim. tesadüfen keşfettim. bilgisayarım yokken de aklıma geleni yazmaktansa çizebileyim diye kalem boya almaya gittim. ve sulu kalem buoyalarla böyle tanıştım işte. teknoloji ilerlemiş hem sulu boya hem kalem boya olmuş. ahhh ilkokul günlerim.....

her şeyi yeni öğrenen küçük kız, çizgi çizmeyi bile.... özledim seni...

gariplerden garip beğendim

22:03 15 Şubat 2011 Salı

şimdiiiiiii çoook garip şeyler oluyoooor.....

eve tedaviye gelen doktorun misyoner çıkması garip gerçekten....

ve benim şu kulaklığımdaki sesi duysanız gerçekten garip.....

ayak konusu

13:57 12 Şubat 2011 Cumartesi

efeniiim grip mikrobunu halen vücudumu terketmiş olmasa da arayı soğutmayı başardım. yavaştan ayrılık tohumlarını ektik bakalım fazla sürmez ateşli bir kavga daha ve ayrılık hoş gele....

sonunda benim de anı istediğim gibi durduracağım hatta ışığı kandırabilirsem farklı anlatabileceğim bir makinem oldu. yaptığım bine yakın deneme çekiminin hepsini buraya flckrıma biyerlere koymak istiyorum ama yok bu eziyeti yapmayacağım merak etmeyin. çünkü bu ilk çekimler bok gibi olur. odamdaki masanın belki 20 tane aynı pozuyla çekimi var biri noise olmuş biri fazla ışık almış biri kapkaranlık...vs. hele yanlış ayardaki çekimler kabus gibi. haaa fotoğraflarımın bir çoğu zaten az ışıktan kararmış. kompozisyon çalışmlarım yok henüz. grip halimle burun spreyimin portresini çalıştım baya. ilaçlarımın bir de. sonra konu yoksa ayak süper konuymuş öğrenmek için bunu anladım. makineyi eline al. odağa ayağını koy oooh mis dene dene çek. bir de balkonu camla kapatmaya karşıydım da iyiki kapattırmış annem. hastayım ama açık havada çekim denemsi de yapabildim.

blog istatiği yapacağım bak şimdi aklıma geldi acaba kaç kere grip olsuğumu yazdım buraya. ama şimdi üşenmelerden üşenem beğenerek en beğendiğim üşenmemei üstüme giyindim. şu an yapmayacağım.

içerden ismimi duyuyorum tonlamasında ve ses yüksekliğinden anladığım kadarıyla çağırılıyorum.

beni özleyin anacığım byeeeeeeeeeeeee....

dibe batmış çıkamamış not: gribim boyunca elimde tuvalet kağıdı ve nemlendirici kremle gezdim. çok rulo btirdim. solo solo solooooooooooo....
aklımdan hiç çıkmayan reklam müzikleri etiketi de mi yapsam????

iki nokta vesaire

00:34 2 Şubat 2011 Çarşamba

reklamlar gerçekten beyin yıkıyor. mesela biber salçası reklamı. her gece ben farkında olmadan tam da yatağıma uzanmış uykumun gelmesini beklerken içimden söylemeye başlıyorum:
"öncü öncü öncü biber salçası"

markete gitsem salça almaya rafta da bu biber salçası olsa aynı film karesi gibi olacak. fonda bu şarkı çalacak diğer tüm salçalar buğulu görünecek ve kutu öne çıkacak net bir şekilde hem de. ve bingo onu lacağım. çünkü uykumu beklediğim gecelerde beni yalnız bırkamayan ben çağırmadan yanıma gelen bir şarkısı var. ona ihanet edemem.

ve sıradışı şeyler oluyor. 6 yaşındaki bir çocukla bir oyuncak için mücadele ediyorum mesela. hemmen anlatıyorum;

geçen sene bime oyuncak ksilefon gelmiş. annem komşunun oğlu küçük mahmuta hediye etmek için alınca gördüm. tabii gerçeğini hayal edip sahip olamamış ben bu oyuncağı bilinçaltımdaki şablonla eşletirip onu sahiplendim. bu oyuncak enstrüman uğruna ilk mücadelemi 1 yaşındaki mahmuta karşı kazanmıştım. evet evet sesini de sevmiştim. olmayan kulağım ve müzik ruhumla kendi kendime şarkılar besteleyecektim. hatta ona eşlik edecek bir de blok flütüm vardı. yine iki yaşındaki yağmurun annesinin gözünün içine bakarak ona veremeyeceğimi sevdiğim bir şey olduğunu ima ederek ikinci zaferimi de kazanmıştım.
bugün...
annemin dikilleri için pansumana geldiklerinde 6 yaşındaki küçük oğlan çocuğu da gelmişti yanlarında. babam hemen çocuğa uygun oyuncağım olup olmadığını sordu. tabiiki yoktu ben de oyuncak ne gezer. çubuklu bir şey vardı notalar çıkıyordu dedi ki ben o anda iki nokta s şeklindeki yüz ifademi aldım. neyse kem küm ehem ehem diyerekten gittim getirdim. çocuğa göstererekten öğretmeye çalıştım. onda da pek müzik kulağı yokmu iyi anlaştık. çocuk onla oynayadursun babam sordu: "hep mi verdin oynasın diye mi" noktalı virgül ve kapa parantez yüz ifadesine sahip. içimden nasıl geçiyor "oynasın diye demek" ancak gelgör ki mahalle baskısı kurbanı oldum yeniden: "sevdyse onun olsun. içinde bir müzik cevheri varsa ortaya çıksın isterim" dedim. neyseki sanata pek ilgili olmayan babası sesten rahatsız olmuş bir şekilde:
" aman yapmayın bu sese kim katlanır mümkünse ortaya çıkmasın o cevher" diyerek bana oyuncağımı geri verdi.
çocuk bana baktı ve ne gördüğünü çok iyi biliyorum:
kırmızı boynuzlarıyla iki nokta büyük de yüz ifadesi.

eh napalım melek değilim en nihayetinde.

ve üçüncü zaferimi de kazanmış bulunmaktayım.

bir gün

00:41 29 Ocak 2011 Cumartesi

taaaa ki o gün gelene kadar....

allem edilip kallem edilip ikna edilemeyenler,
yatağa yatar yatmaz uyuyanlar,
bugünün işini yarına bırakmayanlar,
pastadan dansöz çıkanlar,
tırnağı kırılanlar,
çorapları kokanlar,
rüyasında vikingleri görenler,
her gün tartıya çıkıp kilo veremeyenler,
lanet olası kıçı kafasından büyük olanlar,
azınlıkta kalanlar,
ferhat olup güzel olmayanlar,
gandalftan korkanlar,
uykusunda konuşanlar,
zilin sesini duyanlar,

devam edecek...

ta ki o gün gelene kadar....

try to stay outta hell

00:06 17 Ocak 2011 Pazartesi

arkamı toplayan sen

22:48 14 Ocak 2011 Cuma

arkamı kimse toplamasın ne olur?

dağınık ve mutluyum ben. dağınıkken her şeyimi buluyorum ama şimdi arkamdan toplayan var her şeyim kayıp. az önce çıkardığım tişörtümü 5 dakika sonra geri giyinmek istiyorum ama yok kanepenin üzeri derli toplu eee tişört nerede. son giyilen eşya olduğu için dolabı açınca hemen görmek umuduna kapılıyorum. o da boşa.

nerede bu tişört?
nerede bu kulaklık?
bilgisayarım balkondan çıktı birinde!! buz gibi olmuş alet!!
nerede bu dergi?
uykusuz, penguen nerede yaaa daha okuyamadım bile?
peki çorabımın teki nerede? ( tamam bu önceden de hep kaybolurdu)

kapı açılır:
"gel de bir hoşgeldin de ayıp olur. hemen dönersin."

içeri gidilir:

"hoşgeldiniz"

"oooo ne kadar büyümüş" (külli yalan hala aynı boy aynı kilo)

yapmacık sırıtış

"eee naptın okuyordun değil mi sen?"

"evet"

"kaç oldu"

"bitti"

"%&/!"..."eee ne yapıyorsun şimdi girdin mi kpssye"

"yok girmedim, yükseğe devam"

"heee yükseleceğim diyorsun yani hahahahah"

yapmacık sırıtış vol.2

(araya kaynayan diğer sesler: "yurt dışına gidecekti de bıdıbıdıbıdı"
"kpssye girecekti de bıdıbıdıbıdı"
"aslında istediği başka şeyler var bıdıbıdıbıdı"
"kitaplarla ilgili bir iş yapmak istiyor bıdıbıdıbıdı"
" iç çamaşlırının rengi kırmızı :S"şaka şaka:) ama onu da bekledim)

"konuşacaklarınız vardır ben içeri geçeyim"

__burada bitmez__

eskiden size çok matıklı gelen birşeyin daha sonra aptalca gelmesi çok fena.
misal: benim 4-5 yıl önce sapsarı ojelerim vardı ve onların süper güzel olduklarını düşünüyordum. hatta hep onları sürersim. bal rengi diye almıştım. bira bardağını tutar ojelerim ve içkinin renklerinin uyumuna hayran kalırdım. ne tesadüftür ki bunu beğenen bir kaç kişi daha olmuştu.

"oha ne güzel renk o öyle nerden buldun"

bu cümle sayesinde kendimle gurur bile duyardım çok değil bundan sadece 4-5 yıl önce. evet böyle basit şeyler bana gurur verirdi. basitti ozaman yaşamak.
nedense bu sabah kahvaltısının masasındaki bal hatırlatabildi bana bunu. bir an o balla aynı renk tırnkalarım olduğunu düşünüp. ıyyykkkkk bununla mı gurur duyuyormuşum dedim.

geçen gün buluştuğum orta okul arkadaşım:

" ben seni ortaokulda çok severdim niye daha sonra görüşmedik biz?"

sadece o cümleyle ortaokula geri döndüm:

"ben bile o halimden nefret ediyorum sen nasıl sevmişsin?"

bazen olur... eskiden yaptığımız ve bize çok doğru gfelen şeylere daha sonra çok şaşırabiliriz. hiç bu duyguyu yaşamayan varsa da helal diyorum. senin yerinde olmayı çok isterdim düz çizgi insan. doğru oldupunu sandığım şeylerin hiç yanllış çıkmaması hoş olurdu. imrenilesisin vesselam. saygılar. sevgiler. yanacıklardan öperler...

soğuk içiniz

01:43 5 Ocak 2011 Çarşamba

ve evet hayat sanatı döver...
dövdü...
güzel bir kelimeymiş, toplumsal hareketmiş, hepsini dövdü hayat.
sprite hayatın gerçekleri...

blog blog blog tarafsız sessiz cevapsız tepkisiz....
bi sıkıntı bi sıkıntı....
bilemezsin...
bunaldım....
bilemezsin...
bilinmezlerdeyim...
gelemezsin...
öyle bir yerdeyim ki...
adresi yok...
nasıl geldim...
geçmişi yok....
sade...
sadece...
yalnız...
kurak...
yazgım...
boynumdaki ip...
nereye çekerse gidiyorum...
sırrım yok...
yok...
yok oluyorum...