erkek kafası

22:42 30 Ekim 2010 Cumartesi

eve geldim bugün. teyzeler geldi beni gönderdiler eve bir gün bari dinlen diye. ben onu bir saat bile bırakmak istemiyorum. çünkü en çok bana ihtiyacı var yanında olmama ona çok büyük destek veriyor. canikom benim.

ohh mis gibi rahat ve uzun ve bir duş aldım. offf mis gibi koktum ben. offf ayaklarımı uzattım biraz müzik ama kulaklık olmadan... offf ve sıcacık çikolata pencerenin önünde... offf hafif te yağmur çiseleseydi...

yarında bir kuaföre gideyim azıcık kendime bakayım değil mi ama;) babam da tutturdu saçlarını kestir kaşlarını aldıracağına diyor. kestireceğim de uçlarından aldıracağım ben de farkındayım çalı süpürgesi gibi oldum kıpkısa da niye kestireyim yaa. off zaten babam hiç bir şeyden anlamıyor. bana eşofman al dedim almış bitane siyah aman tanrım ceplerinde pullar böyle bir taşlar var. bir de sevinerek geldi çok güzel bitane aldım diye kıyamadım da tamam sağol dedim. bir gün giyindim ikinci gün dayanamadım oturdum ceplerindeki pulları taşları söktüm. bu erkek milleti neden kıyafetten anlamaz onu hiç bilemem zaten. kafalarında kodlamışlar kadınlar illa pembe pullu taşlı sever diye. yok öyle bir şey. iki tane tişört almış gelmiş biri pembe biri lila hiç sevmem ik rengide. lila dediğim eflatun işte. nasıl dar tişörtler de. kıyamıyorum da dedim ya. kibar bir dille anlattım ama artık bişey alma yer yok çok fazla koymaya dedim. sonra gittim kendime eşofman tişört falan aldım.

saçlarımın bu tam kurummakla ıslaklık arasındaki haline bayılıyorum. dokunması güzel, kokusu güzel, görüntüsü güzel, saç çok önemli bir şey. şampuanda aynı şekilde. güzel kokan bşr şampuan ve güzel kokan bir duş jeli banyoyu cennet yapar. hergün cennete bir uğramak da hayatı yaşanır kılar. her şeyi unutturur. bir gün evim olacak en çok banyosuna önem vericem. değişik kokular olacak banyomda. ve güzel çiçekler rengarenk sabunlar olacak. yumuşacık liflerim olacak. aslında bunlar var evim olursa hepsini banyosuna yerleştireceğim. off şimdiki eve yerleştirmek istemiyorum çünkü babam abim falan hiç anlamıyor böyle şeylerden. bauk subuk yerlere bırakıyorlar. ben de her kokumu odamda tutup banyoya gidecekken yanımda götürüyorum. bir de bi ton laf ediyolar dünya kadar bilmem ne varmış bir tanesi yetermiş hem para veriyomuşum onlara hem gereksizmiş falan filan... erkek kafası işte ne anlarlar ki eşofman hala kafamdan gitmiyor yaa arka cepleri nasıl pul ve taş dolu öyle nasıl alırsın onu abim de yanında hiç mi aklınıza gelmez giyinmeyeceğim. çok mu şekilciyim acaba bi önemi yok mu yoksa üstümdekinin önemli olan kıçımı başımı örtmesi mi (bir de dar dı eşofman değil tayt sanki oha artık göz var nizam var hiç mi bilmediniz beni). bilemedim çok şekilci gördüm kendimi ama oha onu da giymem giydim bir gün kendimi kokoş bir sekreter gibi hissettim. şimdide mesleki etiketleme yaptım. yok yok ben çok şekilciyim galiba.

hırçın bir moda girdim az önce kılavyeyey çok hızlı hızlı basmışım. offf baileys olsaydı yaa şimdi ne giderdi. kapağını açıp bi koklasaydım önce offfff şahane...

gerçi ev de hazır gibi... eğer biri daha gelirse de dublekse çıkacakmışız ama önce benim hapistaneden çıkmam gerek. annem iyileşsin de bakalım dubleks de olur tripleksde..... hokus pokus yok oldum...

kitap notası

21:48 28 Ekim 2010 Perşembe

üşütmece...

kitaplarım geldi. süpersonik oldu. gerçi bir tanesini bulammaış ama olsun diğer üçü yeter şimdilik. zaten inceler onlar biter sonra bir daha liste veririm. john berger'in fotokopilerinden başlayayım okumaya. aslına o kitap benim için çok önemli çünkü sanki ben yazmışım gibi. yani aynı şeyi düşünmüştüm. içimden gelmişti. bana da çok şey ifade eder tanımadığım anlık hayatıma girmşliği olan insanların hikayeleri. eskiden ara ara canım sıkılınca metroya biner elimde kağıt kalemle karşıma oturan insanların yüzlerine duruşlarına bakarak onlara hayat hikayeleri yazardım. nereye gittiklerini nasıl biri olduklarını...onlar hiç bilmeden ben onlara hayat yazardım. ben hiç bilmezdim onlar neyi yaşardı.

hastane iyiden iyiye hapishaneye benzemeye başladı. hastaler dertli ve dertli dertli türküler dinliyorlar. ortada bir masa var çay demliyoruz orda. hani hapishaneli filmlerde olurya ortada kare bir masa aynı ondan işte. ama yemekleri güzel. geçi hapishanelerin yemekleri nasıldır onu bilemiyorum. neyseki kulaklığım var daha önce insanın kulaklığıyla sevişmek istediği anlardan zaman zaman bahsettiğim olmuştu (mesela bunun gibi) işte burasıda bu anlardan biri. annem uyurken kulaklığım ve kitabım benim yegane dostum olmakta. hatta sevgilim hatta ailem. yoksa çekilmez. çekilir ama insanı da içine çeker. fizik tedavi ve rehabilitasyıon hastaneleri çok farklıymış. daha önce babamın yanında da kalmıştım ama orada böyle değildi. hastalıkları kenara bırakırsak hapishane gibi. gerçekten.

karşıma da saçma bi çift oturdu ısrarla cezanın seninle benim aramda kocaman bir fark var şarkısını repead modda çalıp dinliyolar. sanırım ayrılmak istiyor erkek neden ısrarla o şarkıyı dinletsinki yoksa kıza.

müzika...

iyi ki notalar var.

edit: bu çift bok gibi şarkılar dinliyore. gel kulaklığım canım seni istedi;);)

yer altı

16:14 25 Ekim 2010 Pazartesi

adımlar zemini titretiyor. bir adım ve bir adım daha. her an düşebilme ihtimali mi evet var. ama bir adım daha. sert bir adım hem de. zemini titreterek yine. sanki toprak çatlayacak. kimseyi görmeden. farketmeden. bir adım daha. ve gıcırdıyor tahtalar. çürümüş hepsi. düşme ihtimali var evet. bir adım daha, daha sert hem de.

neticede sadece cesaret işte. büyütelecek bir şey değil. hiç mi eve gitmedin. hiç mi evine gitmedin. evi nasıl tanımladığına bağlı. benim evime geldin mi hiç. düşme ihtimalin var evet. kapıları gıcırdar evimin. lambaları sallanır. pasldıdır aynanın zincirleri de. benim penceremin önünde saksılar var. ama ölmüş bitkiler susuzluktan. cesetleriyle konşurum. benim minderlerim rahat değil poponu koyunca gömülmez içine. kahvelerimin son kullanma tarihi geçmiş. çayın yanında ikram edecek bisküvim bile yok. ama güzel bir masam var pencerenin önünde güneşi alan. kitap okumak güzel orada. pencereyi açınca temiz hava solumak da. masamın bir bacağı kırık altına kağıt tutturarak sabitledim ben onu. arada sallanır korkma sadece kağıdı sıkıştır. kitaplarımın sayfaları kopuk hatta bazı sayfaları kayıp bile. benim defterim yok orda bulrda bulduğum kağıtlara yazarım. ya da peçetelere. ama okunur merak etme. tahtaları çürüktür evimin. düşme ihtimalin var evet.

davet etmiyorum. bakma öyle. hiç zamanı değil. hiç hem de. ve ben zamansız işler yapmayacak kadar büyüdüm. evet güzel olurdu. ama benim evime değil kendi evine git. hiç gittin mi evine. evi nasıl tanımladığına bağlı. benim evim yok. boşuna heveslenme.

sen neymişsin be abi

14:35 23 Ekim 2010 Cumartesi

4gb benim için şimdiye kadar mp3 playırımın hafızasından ya da yaklaşık 6 güzel film boyutundan başka bir şey ifade etmezdi. 4 gb benim için hiç ama hiç birşeydi. hep az gelmişti. neyse bu yüzdenki bu kotalı bağlantımın 4 gb olmasına üzülmüştüm her an bitecek sanmıştım. yaa neler neler yaptım daha 0.5 i gitmiş. bir ay dolacak bitiremedim bile... ama tabi hiç bir şey yapmadım ki zaten günde bir iki saat kullandım interneti de hatta. artık bol bol videoklip izleyip indirme yapayım bari. off ben ne diyorum yaaa. hastanede trcell çekmiyor ki tabi yaa ben ondan çok az bağlanabiliyorum internete. trcellin çekim gücü sloganına kandım her yerde çeker diye gittim trcell aldım. keşke vodafon alsaymışım. bir o düzgün çekiyor çünkü hastanede. bu arada az önce kantinde çok çok eski bir şarkı çalıyordu "things will never be the same again". klibi canlandı gözümde mel c'ydi sanırsam beyaz atletle aynanın önünde kısacık sarı saçlarıyla söylüyordu şarkıyı. küçücük göğüsleri vardı benimkilerle kıyaslamıştım. gençlik halleri işte.. ha nediyordum evet evet 4 gb diyordum. meğer iyiymiş bilememişim kadir kıymet... yaktın beni trcell....

sigara bağımlısı hiç olmadım. bi ara kullandım evet. zevk almıştım evet. yurt kapısından çıkar çıkmaz yakmak bi tane. ya da yemeğin ardından canının istemesi. çok bunaltıcı bir dersten sonra tüttürmek ya da. cidden kafam rahatlamıştı. parmaklarımın sigara kokmasını da başta sevmiştim. sonra sigarada seçiciliğim bile arttı. kokusuna göre kendi sigaramı kendim seçtim. odtüdeki sigara satan büfe hatica abla sahibiyle kanka oldum hatta. kaybettiim çakmaları içtiğim sigaraları hep o bildi. gece paket bitince sigarasız kalmak bile eğlenceliydi o vakit. otobüs geldiği için son bikaç nefesi çekemeden atmak ve binerken hep aklımın o bitmeyen izmaritte kalması da çok tatlı bir histi. ama hiç bağımlısı olmadım. günlerce sigarasız da yaşadım. aklıma gelmeden. zevk için içtim işte. bir gün ama midemi çok bulandırdı. hararetli bir tartışmada ard arda yaktığımdan olsa gerek. sonra kokusunu sevmedim bir anda. ellerim saçım başım neden sigara koksundu ki ben kiraz çiçeğiydim oysa:):) neyse sonra sırf kokusu üstüme sinmesin diye içmedim bir daha. biri ikram ederse pek hayır demedim ama:):)

gelgelellim sadede. bu hastane ortamında yeniden sigara içesim geldi çok. dün arkadaşlar geldi yanıma akşam. oturduk yaktım ben de. offf nasıl bir rahatlama. sonra bir tane daha sanki tüm yorgunluğumu attım bir anda. yukarı çıktım hemen kokusunu aldı teyzem. hala kokusu üztüme siniyor. gittim duş aldım. kiraz çiçeği koktum tekrar. aman ne saçma dedim sonra. enerjimi alır sigara. gerek yok. gencim, dinamiğim, nefes alış verişlerim şahane öksürüğüm yok, dişlerim beyaz, kahve de çok içmiyorum. iyi de mantı açarım:):):):) şaka şaka hiç anlamam mantıdan. hahahahha ama canım mantı istedi yapsan da yesek. bulaşıkları da yıkamam hiç işim olmaz. en iyisi dışarda yiyelim:):):)

rujumsu

22:39 22 Ekim 2010 Cuma

hiç kendini göstermeden enseme üfledi ve ben ona dönene kadar kaybolup gitti...

tılsım böyle geçti işte bana. sonra ben buluta dedim ki güneşin önüne geç. geçti. şaşırdım. karartıyı sırf ben yaptım diye sevdim. ama üşüdüm sonra. dedim ki güneşe kaç buluttan. kaçtı. eğlendim kovalamacayı izlerken. dedim ki atmosfere tüm su buharlarını bana ver. ıslandım. ama hava kurudu. dudaklarım çatladı. koyu renk rujumu o vakit sürdüm nemlendiriciliydi hatta. dudaklarım ıslak ve bakımlıydı bembeyaz dişlerimle gülümsedim. yere baktım toprak kuruydu. toprağa dedim uyan. uyanmadı. güneşe dedim dur durmadı. tılsım gitmişti. rujumu sildim...

yazar yazmaz yazan çakmak

11:47 12 Ekim 2010 Salı

hastanedeyim bakalım babamlar ambulansla saat 1 buçukta burada olacaklar. ben gece 5 otobüsüne binmiş bulunmaktayım. yorucu bi yolculuktu esasında. yolda çok uykum olmasaydı bu yazıyı o zaman yazacaktım ama daimi luna hareketi olarak otobüse biner binmez uyudum:)
gel gelelim yeni tespitime bence ben türümün demosu olarak piyasaya sürülmüşüm. yani benim daha kodlarım tam değil. bazı hatalar veriyorum ve bu hatalar daha iyi algılansın diye de piyasada dolaşıyorum. orjinalimi benim hatalarımı baza alarak daha kusursuz yapmaya çalışacaklar. hatta o bile kusursuz lmayacak bir süre sonra yeni sürümüm gerekecek. ve bir süre sonra başka bir sürürüm daha. bu demo halim unutulacak ama orjinalimin ilk sürümü klasikler arasında yer alacak. eet evet otobüs yolculuklarında böyle şeyler düşünüyorum.

bi de aklıma çok fantastik bi fikir geldi. yaptığım masterı bırakmaya karar verdim. en azından odtü de bırakıcam. gidip türkçe bi üniversitede yapıcam. hatta bölümümü de değiştircem. yeter artık ama bişeyleri ertelemekten sıkıldım. bölüm olarak bilim teknoloji politikaları çalışmaları ya da müze yöneticiliği düşünmekteyim. daha önce odtü bilim ve teknoloji müzesinde rehberlik yapmış ve çok sevk almıştım. bilemiyorum otobüste işte böyle fantastik şeyler düşünüyorum ben hep. şimdi de hastane kantininde beklemedeyim. ortimle saatlerce tel. de konuştuğum için az önce babamdan şu yaşımda azar yedim:
"yarım saatir arıyorum meşgul kimle konuşuyosun neyse biz çıktık yola 1 buçukta orda oluruz"
teyzem de çörek vermişti yolda canım sıkılırsa yerim diye. yolluk olayını çok seviyorum. süper bişey. hem de cevizli çörek gerçi azıcık yanmış üstü ama ne yapalım.

İsveç insanı sen ne harikasın. nasıl sıcak kanlısın kim demiş oranın insanı soğuk olur diye. ne alakası var. nasıl anlayışlı nasıl iyi dilekleri olan nasıl sıcak kanlılsın sen öyle. I love you swedish people. glecek sene gelmek istersen bana mail at uluular arası komiteyle konuşup özellikle seni isteyelim buraya seni çağıralım demiş. canımsın. harikasın Britt. ama bilmiyorum dedim ya artık bişeyleri ertelemek geçici şeylerle uğraşmak istemiyorum. sevdiğim şeyi yapmak kalıcı işima sahip olmak istiyorum. ama önce annem iyileşecek. yol sonra çizilecek.

elveda odtü. ne kadar huzurluyum ne kadar rahatladım masterı bırakama kararı alınca anlatamam. hem de ankarada olmamam gibi bişey demek bu. yeni üniversitemi seçip beğeneyim bakalım.bu süre içerisinde. keşke filmim olsaydı. kotalı bağlantı ne kötü.

netbooklarda cd oynatıcı da yok kiralasam nasıl yapsam ki bu işi. pek sevgili kuzenlerim okuyorsanız mesajı aldınız siz. gelirken her türlü depo aygıtına film yükleyip bana getirin. öperim yanacklarınızdan. filmlistesini bilahare maillerinize gönderirim.

deminden beri aklımdaki şarkı mor ve ötesi "doğru yanlış". grooveshark ta kapatıldı. ben de açık gerçi. hahahaha dns ayarlarını yeni yapabilmiş bir ezik olarak bununla hava atıyorum ne hale gelmişim ben be:):):):):)

o zaman şarkının sözlerini yazalım buraya:
oha!!!! kopyala yapıştır yapamadım ya.... yapılmıyor mu sana blog. hiç yapıtırmamışmıyım daha önce. neyse aman eksik olsun o da:) mor ve ötes lise yıllarımın grubuydu. sonra bidaha hiç ozamanki gibi zevk vermei onları dinlemek bana. ama bu şarkı güzeldir. bu albüm de çok güzeldir ayrıca.

yazı nerelere nerelere gitmiş. ben de gideyim. hokus pokus yok oldum....

hem hep, hem hiç

16:22 10 Ekim 2010 Pazar

bir notada anlam bulur düşüncem
o düşünce
hiç mi gerçekte yoktur
piyanonun her sesine
içim kıpırdanır
o kıpırtı
hep mi yeniden durulur

düşte olmayana tepkisiz kalırım
o tepkisizlik
hiç mi kendinden sıkılmaz
öyle içten olmalı ki istekler
o istekler
hep mi yerinde durmaz

dışardan görünene hiç inanamam
o görüntü
hiç mi kalmaz önemsiz
kurgulardan uzaksa içten gelenler
o kurgular
hep mi yerleşir izinsiz

editlerin editi: eski adı "ya hep ya hiç" ti.....

gündelikten bir kare

19:46 5 Ekim 2010 Salı

bu kez ne yazacağımı hiç bilemeden açtım bu sayfayı. açtım ve bi kaçdakika mallık dolu bakış atışlar attım sayfaya. vınn olayına girdim pek memnun kaldım. olay buymuş yaa. her yerde anında internet. tenhada menhadaki internetsiz evde de pek hoş oldu kendileri. ilk denememi ulusta yapmam komediydi tabi. ulus dolmuş duraklarında bilgisayar çıkarıp internete girmek gerçekten cesaret isteyen bi davranıştı. bunu da yapmadım demem gençliğimde. işte gençken yapılması gereken 100 şeyden biri. hacettepe ve gaziyle görüştük bakalım. haber bekliyoruz bir kaçç güne haber vereceklermiş. inşallah olur. dünya çok iyi insnlarla dolu ve karşımıza hep iyi insanların çıkması bizim şansımıza bağlı sanırım. umutluyum blog.

megalomani:)

00:06 2 Ekim 2010 Cumartesi

biri yanımda bakarken yazmak da zormuş:)) bunu okuyup gitmemesi de ayrı ilginç tabi.. neyse yazayım bari yinede...

ankara yolu göründü bakalım. fizik tedavi rahabilitasyon merkezine geçecek annem. ankarada hastane ayarlıyoruz, pazartesi ya da salı gideceğiz gibi görünmekte. (sırtımı dayadığım yastığı alıp çok rahatsız başka bitane koydular tüm rahatım bozuldu. yazmaya devam) sanırım tedavide ikinci aşamaya geçiyoruz artık. hadi bakalım blog dualarımız kabul oluyor gibi. hadi inşallah bakalım.
bugün de süper ötesi kokuyorum yaaa. sapık gibi kendimi koklayıp duruyorum. anlamadım duş jeliinden mi losyondan mı.kiraz çiiçeği kokumu ne zamandır sürmüyordum bugün bi üstümdeki o bunalımı attım bi kendime geldim bi bakım yaptım. evet evet çok güzel kokuyorum. yemede yanımda yat öyle olmuşum ben bugün. evet evet moralim de iyi bugün tekrar döndüm aramıza. hoşgeldim bahar gibi kiraz çiçekleri açtım da geldim. dünya sonbahar yaşarken ben ilkbahar yaşayacağım. bahar dilimindeyim ben. mayıs ayındayım hatta. mis mis. mis kokuluyum ben. evet yaaa çok megaloman bi yazı. olsun. hep mi karamsar umutsuz olacak. ne güzel bişeymiş be bu böyle. bu kokudan yüzbin tane alayım. koku çok önemli bişey. güzel bir koku her şeyi unutturur. ev kızı lunanın son icraatı: elmalı turta. çocuk okuldan gelince mutlu olsun diye sırf... ama çok beğenildi. elma ve tarçın süper kokuyor.

sanrı

21:46 1 Ekim 2010 Cuma

geçmiş geldi

tık tık tık
hiç geçmemiş gibi
saat durdu
aynı hissettim
ama eskisi kadar
cesur değilim