yaratım

15:55 11 Temmuz 2009 Cumartesi

garipizme göre...
garipliklerle dolu hayat tesadüfi bir yaratım değildir.
içinde kıvılcımlar olan bir varlığın can sıkıntısıyla başladı her şey. kendisini boşlukta buluveren bir garip; nasıl olduğundan ne olduğundan habersiz. boşlukta yapacak bir şey bulamayan yok olmak kavramından yoksun. yokluğa uzun uzun baktı, inceledi, bekledi... hiç bir şey olmadı. sıkıntıyla bir of çekti ki nefesinden bir can oluşuverdi. ilk yaratımı o an farketti. nefesinde can vardı. bu garipcik canlı yatamaya başladı. değişik değişik canlılar yaratarak eğleniyordu. her yaratım garipten korkuyordu. o herşeyi var edebildiği gibi yok ta edebilir sanıyorlardı. ona samimi davranmıyorlardı. oysa garip yok etmeyi bilmiyordu. bu yüzden hala mutlu değildi. yalnızlığı öğrenmişti. ağlıyordu geceleri. göz yaşları can yakıcıydı, yaratımlar cezalandırıldıklarını düşünüyorlardı. garip canları acısın istemiyordu oysa. umutluydu onu anlarla diye bekliyordu. nefesinde bir melodi keşfetti. ıslık. çok sevdi garip bu sesi. bu melodiden oluşan yaratımlar müzisyen oldular. müzik garipin umudunu yeiden yeşertti. yok etmeyi bilmiyordu garip. o, canlıyı yaratıyordu. bu yaratımlar ise cansızı... yenilikleri, yaratıcılığı hep beğenirdi garip. yaratmayı severdi, çünkü her yaratımın farklı hikayesi olurdu. hikayeleri dinlerdi. öğrenmekten aldığı haz yatratmaktan aldığından daha büyüktü. canları bitince ölmeye başladı yaratımlar. ya hikayeler azalıyordu ya da hep yeniden yaratmak zorunda kalıyordu. yarım kalan hikayelerin sonunu öğrenemediğinden içinde bir şeyler eksik kalıyordu garibin. canları azaldıkça nefesini verdi onlara ölümsüzlüğü buldu. bir süre sonra üremeyi keşfetti canlılar. kendi kendilerine çoğalabildiler. ilgiyle izledi garip bu gelişmeyi. sevinmişti aslında. herkes onun gibiydi. herkes yaratabiliyordu. yalnız değildi. yeni canlı yapmak garipsenecek bir durum değildi. onun yaratmadığı canlılar ölümsüz olamıyordu. ne kadar üflese de onlar bir süre sonra ölüyordu. ve kimse garibe inanmadı. kıskanıp bu yeni yaratıları öldürdüğü sanıldı. garip yine yalnızdı. canlılar üreyip büyümeye ve ölmeye devam ediyorlardı. yalnızlık garibin içini kemiren bir hayvan gibiydi. yavaş yavaş çöküyor her gün umudunu kaybediyordu. müzik bile ona yetemiyordu. diğer yaratıcılarla vakit geçiriyordu. ressamlar, heykel traşlar, yazarlar...onlar onu anlar sanıyordu; onlar da yaratıyorlardı ya. yaratıcılar yaratılarını sahipleniyor, kendi isimlerini veriyorlardı, yaratıcılarının istediği yerde duruyor, düşünmüyor, yaratıcılarına bağlı kalıyorlardı. ama hikayeleri yoktu. yeni bir şey öğretmiyor olanı anlatıyorlardı. hiç bir şeyden haz alamayan garip. yarattığı için yalnız kaldığını düşünerek yaratmamaya karar verdi. nefesini tuttu. can kaynağı nefesiydi ya. tutunca yok olacağını bilemedi. yok oldu. ölümsüzlüklerinin sürdüğünü sanan canlılar onun yok olduğunu anlamadılar. küsüp saklandığını düşündüler. ilk başta umursamadılar. ölümsüz sandıkları bazıları ölünce garipi barıştırmaları gerektiğini anladılar. ne yaparlarsa barışacağını düşündüler. garipin yalnızlığını hiç anlayamayan ona hep itaat etmek zorunda kaldıklarını düşünüp samimi olmayan bu yaratımlar tüm canlıların uyması gereken kurallar yazdılar. ona itaat edin, ona yalvarın onun için canınıza kıyın kurban verin, o herşeyi var eden ve yok edendir ondan korkun, bizi affetmesi için yalvarın yarattığı için teşekkür edin dediler. üreme, büyüme ve ölüm mekanizması devam etse de garibin yalnızlığı ve hayattan nefret edip kendini yokedişi hiç kimsenin aklına gelmedi. hiç ölümsüz kalmadı. ölümlüler, garibin onları denediğini, diğer ölümsüzler gibi yapıp yapmayacaklarını görmek istediklerini düşündüler. garibin bağışlayıcı olduğunu ve ölümlülerin sadakatini anlayınca onlara da sonsuzluk verip bolluk içinde yaşatacağına inandılar. garip yalnızdı, mutsuzdu, öğrenmek istiyordu, henüz çocuktu, yok oldu....

0 fındık kabuğu doldu:

Yorum Gönder