park

00:19 15 Eylül 2009 Salı

bir kolundan tuttuğu tavşanını sürükleyerek yürüdü. tüm salıncakların dolu olduğunu görünce yerden hiçte yüksek olmayan kaldırım taşına oturdu. dirsekleri dizlerinde ellerini yüzüne yaslamış beklerken tavşanın hala tek kolundan tutuyordu. saçlarını taramış renkli bir tokayla toplamıştı. salıncak geri giderken yüzüne gelirse saçları, toparlamak için ellerini bırakması gerekirdi çünkü. bacağının dikişleri sökülmüş tavşana devamlı salıncağa binmenin ne kadar zevkli olduğunu anlatmıştı.

ilk defasında sallanmayı becerememişti. kendisinden yaşça biraz büyük bir erkek çocuğu nasıl tek başına sallanabileceğini göstermişti. salıncak geri giderken bacaklarını arkaya çekmeliydi, ileri giderken öne uzatmalıydı. belki başka şeyler de vardı ancak çocuk konuşurken düşmüş ve annesi tarafından götürülmüştü.

ayaklarıyla toprağı ittikten hemen sonra bacaklarını da arkaya çekmişti, öne doğru uzatmıştı salıncak ilerlerken. geri, ileri,arkaya, öne... hızlanıyordu. ileriye giderken -en yukarıdayken- bulutlara yaklaştığını sanıyordu. gerilerken üzülmüyordu bulutlardan uzaklaştığına,
hız kazanacağı için. salıncak durduğu zaman toprakta oluşan sürüklenme izlerine baktı. ne kadar uzunsa ayağın sürtünme izi o kadar hızlanmış demekti. hiç kanıt bırakmamak için hemen yan taraftaki kaydırak merdiveninin altındaki topraktan getirip üstüne atmıştı.

göküzüne bakarak yürümüştü o akşam. koşmuştu ya da; hatırlamıyordu nasıl gittiğini ancak söz vermişti bulutlara yine gelecekti.


oturduğu yerde ayaklarını yere sürtmeye başlamıştı aynı izi yapabilmek için. tavşan sıkıntıdan uyuyakalmıştı. parktaki son çocuk gitsin diye bekliyorlardı. kimse kalmayınca koşarak salıncağa bindi. tavşan görsün diye demirin kenarına bıraktı onu. geri, ileri, öne, arkaya... kahkaha... tavşan pek heyecanlı görünmüyordu. durdu. tavşanın tek kolunu ve salıncağın zincirini aynı eliyle tuttu sıkıca. geri, ileri, öne, arkaya... bulutlar... tavşan kahkaha atmaya başlamıştı; geriye giderken -en yukarıdayken- yerdeki toprağa bakıyordu. yaklaşırken sanki toprağı delip geçecekmiş gibi güçlü sanıyordu kendini. durdular. kaydırak merdiveninin altındaki kumlarla izi yok ettiler.

biri gök yüzüne bakarak gitti diğeri toprağa...

*pek sevgili kuzenlerime ve biricik kardeşime ithaf edilmiştir*

0 fındık kabuğu doldu:

Yorum Gönder