devrim arabaları

04:02 1 Ekim 2009 Perşembe

geç kalmış bir izlenim de olsa...

vizyona daha girmemişti bekliyordum. girdiği gün hemen gidip izleyecektim. hatta sinemalara girmeden paylaşım programlarından indirmeyi hedeflemiştim. bulamadım. bir otomobil ismi devrim olan. gösterime başlandı. gidemedim. kısa süre vizyonda kaldıktan sonra gösterimden kaldırıldı. parasızlıktan mı gereksiz işlere olan meşguliyetimden mi bilinmez. o kadar az vizyonda kalacağını tabiki tahmin edememiştim. bir süre sonra yeniden sinema salonlarında gösterildi. yine gidemedim. her daefasında içimde gitmek isteği ve her gidemeyişimde pişmanlık. paylaşım programına da bakamadım hiç. aklıma gelmedi. odtü de gösterileceğini öğrendim. 1 hafta boyunca. gidemedim. nedenini hatırlamıyorum. gösterimden kalktığı gün gidemediğime üzüldüm. daha sonra tek günlük devrim arabaları gösterimi yapıldı. afişini yine gördüm. yine heyecanlandım gitmek için. planladım. ama gidemedim. yinelenen izleyememe olgusu rutin haline gelmişti. artık izleyememek, gidememek garip değildi. hatta bu film benim izleyemediğim film olarak etiketlenmişti beynimde. onun özelliğiydi.

bu akşam (ya da dün akşam gece 12 den sonra yazarken hep kafam karışıyor) izleyemediğimiz how i met your mother ve big bang theory bölümlerinden sonra dexter dan sıkılarak devrim arabalarını indirip izlemeye karar verdik. son ki gündür dilimizdeydi de nedense yine de başka bir diziden sıkılmamız gerekti bilgisayar başındayken aklımıza gelmesi için. paylaşım programımız sağolsun bizi üzmedi hemen buluverdi. film başladı.

filmin daha başında haluk bilginere yaklaşarak yapılan çekimle görüntülerin kaliteli olacağını hissetmiştim. zira filmin sonunda özellikle görüntü yönetmeninin ismini görmek istedim: hasan gergin. çekimlerden başlamam pek iyi olmadı ya madem başladım buradan devam edeyim. bir çok görüntüyü dondurup masa üstünüze koymak isteyebileceğiniz türden çekimler yapılmış.

her oyuncu ayrı ayrı şahane olmuş. daha önce envai çeşit dürüst vatan sever devlet adamı rolllerinde görmeye alışkın olduğumuz uğur polat bizi şaşırtarak devrim arabasının yapımını engellemeye çalışıyor. dizilerdeki rolleriyle kişileri özdeşleştirmeye alışkın olduğumuz için bu seçimi oldukça cesur buluyorum. sadece uğur polat değil filmin baş rolündeki her mühendis ayrı ayrı birer dizi karakteri olarak işlenmiş beyinlere. ismini bilmeyenler bile her oyuncunun yüzüne aşinadır. ve her biri için beyinlerde belirlenmiş ve yerleşmiş bir karakter vardır. vahide gördüm tam da bu yerleşmiş karaktere uygun olarak yine ideal kadını oynuyordu. hiç izlemediğim halde reklamlarından ve annemin izlencelerine ettiğim misafirliklerden beynime yerleşmiş halit ergençin aliye adlı dizideki sinan karakteri geldi aklıma. filmin başında bu dizi yüzlerinin film için bir dezavantaj olduğunu düşünmüştüm. ancak oyunculuk mesleği hakkıyla yapılırsa her karekteri üstüne yakıştırabiliyor ya. herkes o baskın karakteri çıkartmış askısına takıp dolaba asmış ve yeni kıyafetlerini giyinmişti.

tahtaya kalan gün yazılmaya başladığı ilk anda sanki ben yapıyordum o arabayı ve sanki benim 129 günüm kalmıştı. o sahne kesinlikle kilit noktaydı. tek bir gün bile olsa bir anda ne kadar az zamanımız kaldığını hep beraber farketmiştik. ertesi gün hemen başlanamsı gerektiğini hep beraber düşündük. hep beraber başladık. günleri hep birlikte saydık.

recep usta ve mühendislerin diyalogları ise tamamen hayatın içinden parçalardı. recep ustanın tüm tecrübeli mühendisler arasından sadece muhatabı olan 24 yaşındaki necip'in elini sıkıp hoşgeldin demesi ve diğerlerine dalkavukluk etmemsi bir çok kişiye örnek olunası davranıştı. mühendislerin "hesaplamadan nereden biliyor" cümlesi ise artık klişe diyebileceğimiz bir şüphe olsa da film de yaşanarak işlenmişti. hepimiz recep ustaydık ve tecrübelerimizle biliyorduk. emekçiydik. bunca yıldır uğraşıyorduk ve kendimizden emindik. hesaplamamıştık ama yapacaktık. para hırsının olmadığı v eortak çabanın olduğu bir otomobil üretim sürecinde hepimiz o ekibin birer parçasıydık. mühendisiydik, yöneticisiydik, işçisiydik... öyleki vahide gördümün yerine geçmek yemekler yapıp cer atelyesine gitmek istedik. hatta bir önlükte biz giyinip "ben de varım ne ypabilirsem elimden ne gelirse" demek istedik. necipin eşi doğuma gidince hepimiz nilüfer olup ölmemek istedik. ve o sahne de necip olduk arkadaşları olduk ya bebek ya da annesi ölecek diye çok korktuk. sağlıklı oldukları haberi gelse de görmeden rahat edemedik. iki araba yapılacağını gündüz beyle aynı anda öğrendik. diğerlerine nasıl söyleyeceğimizi bilemedik. diğerleriyle birlikte umutsuzluğa kapıldık.

devrim arabasını yaptık. benzin göstergesinin çalışmadığını herkesten önce biz öğrendik. ekrana girip haber vermek istedik. çabaladık. benzini doldurmaya hep beraber uğraştık hepimizin eli benzin koktu. ne yaptığımız görünecek diye korkup önünü kapatanların arasından boşluk var mı diye dikkatlice baktık. bizi desteklediğini bilsekte cemal paşa'ya hiç birimiz söyleyemedik. son ana kadar umudumuz vardı belki her şey yolunda gider de hipodroma varırız dedik. büyüsünü bozmayalı devrimin. yolda kaldık. hep beraber ağladık.

görüntüleri, senaryosu, oyuncuları, kurgusu her şeyiyle tam bir bütün olan bir filmi defalarca kaçırmış olmanın pişmanlığını yaşadım. "adı devrim olan bir arabayı yollarda gezdirmezler". filmini de sinemalarda tutmazlar. her karesinde nasıl hakettiği kadar ünlenemediğini hakettiği kadar izlenemediğini düşündük. evet bizde gitmemiştik devrim arabaları vizyona girdiğinde ancak bizim vizyonda gitmediiğimiz bir çok film hiç beklemediğimiz halde gişe yapmıştı. bir türlü gidemediğim film etiketi hakettiği değeri bulamayan film etiketine dönüştü.

çok kısa süreli de olsa çankaya belediyesi şehir tiyatrosu kursiyeriyken pek sevgili hocam bahadır tokmak ilk derste demişti ki;
"sinema yönetmenin, tiyatro oyuncularındır"
gerçi ben beğendiğim her filmi her tiyatro oyununu kendimin sanırım. sanki ben yazdım, ben yönettim, ben oynadım, ben değiştirdim ışıklarını, ben söyledim şarkılarını:)
filmi izlerken hepimiz tolga örnek olduk.

0 fındık kabuğu doldu:

Yorum Gönder