damlaya damlaya göl olur...
lokantaya gitiğimde iki kişi vardı. benimle birlikte 3 olduk. o sırada telefon eden betül az sonra gelecek arkadaşımızın doğum gününü kutlayacağımızı pasta almamı söyledi. hemen yan taraftaki serender pastenesine gittim. tek kişilik küçük bir pasta almak olmazdı. büyük pastaların en küçüğünü alacaktım. 12 liralık ve 14 liralık pasta arasında tereddüt ettikten sonra 2 liranın hesabını yaptğım için kendime kızdım ve 14 liralık pastayı aldım. gelecek kişi sayısının yaklaşık 15 olmasına rağmen ancak bütçemin yettiğince aldığım pasta 4 kişilikti. pasta paketlenirken tereyağlı ve fıstıklı kurabiye ikram ettiler. beni şaşırtansa limonata ikramı oldu.pastanelerde kurabiye ikramına alışkın olsam da limonata ikramı pek görülen bir şey değil ne de olsa. gerçi en son tunalı hilmide gittiğimiz pastane de turtanın yanında susamdan sepetin içinde köpükler arasında meyve sepeti ikram etmişlerdi. derya her ne kadar karşı çıksada hala o sepetin tanrısal olduğuna inanıyorum. limonata mı daha bitirmemiş olsamda hesabı öderken son ikram edilen çikolatayla birlikte pastaya verdiğim parayı çoktan unutmuştum. tavukçudaki garsona yemekten sonra pastayı getirmesini rica ettim. bu arada bizimkiler teker teker gelmeye başladılar. nurhan'ın doğumgünü olmasının yanında aytuğ'un gidişi (mezuniyet yakındır teker teker dökülür öğrenci milleti) nedeniyle düzenlenmiş bir yemekti. lokantada (adı lokanta olsada siz çok lüks bir restoran hayal edin) 2 kere masa değiştirsik. sayımız fazla olduğu için sığamıyorduk. bahçeye çıkmaya karar verdiğimizde yaklaşık 12 kişi vardık ve bu üçüncü ve son masa değiştirişimizdi. aytuğ'un kendi şerefine düzenlenen yemeğe yaklaşık bir buçuk saat gecikmesi tabiki de masanın konusu oldu. öneriler üzerine 9 buçuk liralık tavuk külbastı siparişi verdik. 3 koca kasede salata geldi masaya. (ikram olduğunu sandıysanız gülerim halinize). ekmek tabağı geldiğinde içinde daha önce hiç yemediğim ve tadına bakar bakmaz ondan mahrum kaldığım için üzüldüğüm mısır ekmekleri vardı (onların ikram olduğu şüphesiz, ekmek ne de olsa ve karadeniz mutfağındayız). külbastı gelene kadar ben mısır ekmeklerini bitirip, salatayı arasına koyarak bir de ufak pide yedim. bu arada masada devamlı fotoğraf çekmekle uğraşan betül yemeğin sıcak lezzetini ne yazıkki kaçırdı. kesinlikle verilen paraya değecek bir yemek olduğunu söylesemde hesabı öderken içim acıdı. yemeğimizin sonuna yaklaşırken garsonlardan biri yanıma geldi sessizce şaşkınlığı yüzünden okunarak sordu:
"o pastanın hepinize yeteceğinden emin misiniz?"
15 kişilik masaya getireceği pastanın kutusunu açıpta boyutlarını görünce oldukça şaşırmış olmalı. servise gerek olmadığını mumlarla pastayı getirseler yeteceğini söyleyip doğum günü kızı nurhan'ı gösterdim. biraz sonra diğer garsonlar herkese peçete ve çatal bıçak servisi yaptılar. porselen tabakları dağıtmaya başlamışlardı ki aslı ve ben engel olarak:
"gerek yok boşuna kirletmeyin zaten küçük ortadan yeriz"
diyerek oldukça akıllıca iş yaptığımızı düşünüyorduk. mumlarını üflerken dilek tutan nurhan pastayı kesmeye başladı. 4 kişilik pasta büyük zorlamalarla 14 kişiye yetebilecekti. 7 parçaya bölmek için büyük mücadeleler verildi. o ufak dilimlerden bir tanesini iki kişi paylaşmak durumundaydık. masa uzun ve kalabalıktı. herkes pastaya uzanamayınca pratik zekamızı kullanarak hemen çatal ve bıçağın üstüne konması için getirilen peçeteye yerleştirerek pasta servisimizi yaptık. bizi gören garsonlar şaşkınlık içerisinde porselen tabakları geri getirdi.
"tabağa koysaydınız"
cümlesi dillerinden dökülürken beden dilleriyle yalvarıyorlardı:
"lütfen bizi rezil etmeyin. tabak denilen bir şey var. alın bunlara koyun. dışarıdan biri görse ne der" demekteydi.
o anda zaten hepimiz medeniyetten ne kadar uzak olduğumuzu farkedip kahkahalara boğulduk. peçete üstündeki ufak pasta dilimlerimizi porselen tabaklara aktarıp boğulmadan gülerek yemeye çalıştık. bu arada aslı garsona çay ikram edip etmediklerini sorduktan hemen sonra masamızda çaylarımızda yerini aldı. garson artık kalkmamız gerektiğini düşünmüş olsa gerekki hesabı ayrı ayrı mı yoksa toplu mu ödeyeceğimizi sordu. ayrı ayrı ödeyeceğimizi söylediğimiz için de adisyonun üstünde ince hesaplar yaparak geri geldi. ne yazıkki biz o esnada ayrı ayrı ödemekten vazgeçmiş toplam hesabı 14'e bölüp otak ödemeye karar vermiştik. detyalı hesapları boşa gitse de güler yüzünden vazgeçmeyen garson sabırla hesabı aldı. henüz doyuma ulaşmadığımız için ne eve ne de yurtlara dönmek istedik. ilk adres olarak tabu kafeye gittik. 4. caddeden 7. caddeye geçerken medeniyetten uzaklığımıza; peçete üstünde pasta değıtşımıza, adamın porselen tabakları getirmesine, yalvarırcasına bakışına, 3 kere masa değiştirmiş oluşumuza ve hesabı öderken garsona iki kere hesaplatmamıza gülmekteydik.tavukçudaki garsonların sabırla ve güler yüzle servis yapmalarını hatırlatmassam ayıp etmiş olurum. tabu kafede su, soda ve nargile siparişi verdik. pet şişedeki suların yanında bardak gelince şaşırdık doğal olarak zira tabak ve bardak kültüründen (medeniyetten) habersiz insanlarız hepimiz. çeşmeye hortum bağlayıp içmekten ötesine de geçemedik. dolapta dünden kalan yarım pasta ve asidi kaçmış kola var. bugün sadece tadına bakabildiğim pastaya ithafım olsun.

1 fındık kabuğu doldu:

  1. bi akşam ancak bu kadar güzel özetlenirdi herhalde aydilcim ya...:) okurken bi kez daha güldüm...:))
    meryem

    Adsız

Yorum Gönder